Demokrasi ve insan haklarına bakış açısı
Ekonomide küreselleşme, iletişim araçlarında gelişme, siyaseti de küreselleştirdi. Dünya demokrasi ve insan haklarına karşı daha duyarlı oldu. Bu duyarlılık nedeni ile siyasette din istismarı eskiye göre daha çok tepki görüyor. Bunun içindir ki küreselleşmeyi yalnızca ekonomik anlamda yorumlamak global dünya anlayışına aykırı düşüyor.
Bu anlamda Türkiye’de 17 Aralık bir kritik eşik oldu. Paralel devlet, cemaat tartışmaları, siyasette din gölgesinin ne kadar riskli olduğunu dünyaya ve bize gösterdi.
Aslında dünyanın bir parçası küreselleşmeden önce de demokrasi ve insan haklarında hassastı. Söz gelimi ABD’de demokrasi ve insan hakları, ülkenin kuruluş şifresinde zaten mevcuttur. Avrupa Orta Çağ karanlığından çıkışta ve İngiltere de 1265 Magna Carta, 1789 Fransız Devrimi ve İkinci Dünya Savaşı nedeniyle demokrasi yolunda büyük bedeller ödemiştir.
Budizm’in hedefi, hayattaki acı, ızdırap ve tatminsizliğin kaynaklarını açıklamak ve bunları gidermenin yollarını göstermektir. Yani temel felsefe, toplumsal nizam değil insani değerlerdir.
Din istismarı konusunda, başkalarının inançlarına saygı göstermeyenler ile dini siyasete alet edenler aynı kefede yer alıyor. İkisi de tarihte ve bu gün toplumlarda telafisi imkansız yaralar açmıştır.
Haçlılar, Kudüs’ü işgal ettiklerinde, din yoluna diye, şehirde yaşayan tüm Müslümanları katletmişlerdi. Bu katliam bugün bile insanlığı rahatsız etmektedir.
Suriye’de yaşanan iki olay tüm dünyayı rahatsız etti...
Bir: Halep’te amatör video görüntülerinde, isyancılar tarafından yakalanan Esad’a bağlı Şebiha üyelerini tarayarak katlediyorlar...
İki: Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalif birlikler Halep’te kim olduğu bilinmeyen bir adamın “Allahuekber” diye kafasını keserken görüntüleniyor.
Özetle din istismarı tarihte ve bugün dine zarar vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Bunun içindir ki inançlara saygı ile demokrasinin ve insan haklarının laiklik anlayışı içinde düşünülmesi gereği bir defa daha anlaşılmıştır.
Demokrasi ve insan hakları açısından Türkiye’nin olmazsa olmazları şöyle olmalıdır:
* Modern Türkiye ancak ve ancak, bireyin hukuki, ekonomik ve sosyal haklarının en üst düzeyde tutulduğu, devlet olanaklarının toplumun kalkınması ve ülkenin sosyal gelişmesi için kullanıldığı, siyasi tercihlere dolaylı veya dolaysız etki ve müdahalenin olmadığı, çoğunluğun azınlığa tahakküm edemediği, Milli değerlerin ve ulusal çıkarların ön planda tutulduğu bir demokrasi anlayışı içinde daha güçlü olur.
* Demokrasi, adalet ve saydamlık açığı, Türkiye’nin dünyada hareket potansiyelini sınırlamıştır. Demokrasi, adalet ve saydamlık aynı zamanda siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarın da temel şartlarıdır.
* Laiklik anlayışının demokrasi içinde dine değil, dini tahakküme ve istibdada ve insan istismarına karşı bir duruş olarak algılanması gerekir. Laikliğin olmadığı bir Türkiye’de demokrasinin de olmayacağı çok açıktır. İslam dini bünyesinde, ibadet yanında sosyal ilişkileri yöneten yasaları da barındırır. Laiklik, hem dinin siyasi amaçla istismarını önler, hem de dinin devlet işlerinden ve yönetimden uzak tutularak daha saygın kalmasını sağlar. Kaldı ki uygulamada halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik olmadan demokrasinin olmayacağı denenmiş bir gerçektir.
* Kadın-erkek eşitliğini, siyasi meta aracı haline getirmeden, laik toplum açısından ve bir bütün olarak değerlendirmek gerekir.