Demokrasi-şeffaflık ve rüşvet
Rüşvet skandalları her zaman, siyasetten önce ekonomiyi vurmuştur. Hükümetler zaten siyaseti vurması kaçınılmaz olan bu skandalların ekonomiyi de vurmasını önlemek için istifa ederler. Bu istifalar hem hukuk sisteminin daha etkin ve hızlı çalışmasını sağlar... Hem de kamuoyunda oluşan güvensizlik sorunu askıya alınmış olur.
Rüşvet organize bir suçtur. Önce piyasayı vuruyor... Mamafih rüşvet operasyonu ile önceki gün, borsa yüzde 5.21 oranında düştü. Halkbank’ın hisseleri daha fazla, yüzde 12.34 oranında düştü. Piyasa tarafından rüşvet skandalı ile bağlantılı görülen diğer bazı şirketlerin hisseleri de yüzde 12 ile yüzde 14 arasında düştü.
Buna karşılık, faiz oranları arttı... Faiz oranlarının artması, piyasaya olan güvensizliğin bir göstergesidir. Daha güvenli görülen döviz ve altın fiyatları da arttı.
Hükümete ve piyasaya olan güvenin azalması, Türkiye’ye giren yabancı sermayenin de azalmasına neden olacaktır. Zaten bir sermaye çıkışı varken, şimdi daha fazla sıcak kısa vadeli sermaye çıkışı yaşanabilir.
Bir yandan cari açığın artması, öte yandan yabancı sermaye çıkışı ve giren yabancı sermayenin azalması iki açıdan bizi zorlayacaktır...
Bir; Merkez Bankası’nın rezervleri azalacaktır. Zaten MB, kurlara müdahale etmek için döviz ihalelerini birkaç gün, günlük150 milyon dolara kadar çıkardı. Şimdi daha çok döviz satmak zorunda kalabilir. Türkiye’nin aylık ortalama 20 milyar dolar olan ithalatı, 60 milyar dolara ulaşan yıllık cari açığı, 160 milyar dolar tutan, bir yıldan daha kısa vadeli dış borcu var. Eğer risk artar ve yabancı sermaye girişi azalırsa bu pozisyonda MB’nin 120 milyar dolar dolayında olan döviz rezervi bir işe yaramaz. Kaldı ki döviz rezervinin yaklaşık yarısı, MB’nin borç aldığı ve bankaların karşılık olarak tuttuğu dövizlerdir.
İki; dünyada faiz oranları düşük olmasına rağmen, Türkiye bu risklerden dolayı hem daha zor ve hem de daha yüksek faizle ancak dış borç alabilecektir. Yani dış borçlanma maliyetlerimiz artacaktır.
Rüşvet olayları piyasada kirlilik yaratır. Buna karşılık demokratik olmayan yönetim biçimlerinde ve şeffaf olmayan piyasalarda rüşvet olayına daha sık rastlanır.
Şeffaflık ve demokrasi konusunda Türkiye’nin sıkıntıları olduğu açıktır. Rüşvet ve yolsuzluğun siyasette karşılığını zor bulması da bu sıkıntıları artırmıştır. Bunu hiç varlığı olmadığı halde belediye başkanı olan ve başkanlıktan sonra hızla zenginleşen bazı örneklerde görüyoruz. Üstelik bu gibileri siyasette para dağıtarak daha etkili oluyorlar.
Daha da kötüsü, toplumda bazı kesimler tarafından, bu gibilerin “hırsız olsun, bizden olsun” gibi yanlış tepkilerle hoş görülmesidir.
Nihayet, şeffaf ve demokratik olmayan toplumlarda kalkınma da sağlanamaz.
Şeffaflığın ve demokrasinin olduğu toplumlarda refah düzeyi daha yüksektir. Ne yaparsanız yapın, demokrasinin olmadığı bir ülkede serbest piyasa şartları da oluşmuyor. Yatırımlar için güvenli ortam olmuyor. Ekonomide etkinlik ve verimlilik düşük kalıyor. Piyasayı başıboş bırakmak da yine sonuç vermiyor.
Demokrasilerde bireylerin yönetime katılması, iç dinamiklerin daha aktif olmasını sağlamakta ve sinerji yaratmaktadır. Mülkiyet haklarının demokratik sistem tarafından garanti altına alınması yatırım risklerinin azalmasına ve teşebbüs ruhunun yeşermesine neden olmaktadır. Demokrasinin ilk şartı da şeffaflıktır.