Demokrasi olmadan kalkınma olmaz

Toplum refahı, yalnızca zenginlikle olmuyor. Refah ve kalkınmada demokrasi ve insan hakları daha önemli göstergelerdir.
Zenginlik iktisadi kalkınmış olmanın da tek göstergesi değildir. Zenginlikten daha önemli olan sosyal gelişmişlik ve demokrasidir. Ülke zengin olabilir. Ancak kalkınmış olması için demokratik yönetime sahip, gelir dağılımında asgari bir adaletin sağlanmış olması, eğitim seviyesinin artmış ve sosyal gelişmenin de olması gerekir. Söz gelimi Suudi Arabistan’da petrol gelirleri sayesinde fert başına gelir yüksektir. 25.000 dolardır ve fakat Suudi Arabistan’a gelişmiş ülke demek mümkün değildir.
Dünyada gelişmiş ülkeler hem zengin hem de aynı zamanda demokrasinin de ileri olduğu ülkelerdir. Demokrasi mi gelişmeyi sağlıyor yoksa gelişme mi demokrasiyi getiriyor, sorusunu tartışmak gereksizdir... Zira çok açıktır ki ikisi de bir arada gelişir.
Türkiye gelişmiş bir ülke olmak istiyorsa ekonomide büyüme yanında demokrasiyi de geliştirmelidir.
Freedom House (Özgürlükler Evi) her yıl dünya özgürlük raporunu açıklıyor. Bu endekste ülkeler özgür, yarı özgür ve özgür olmayan şeklinde tasnif ediliyor. Bu raporlarda, birkaç istisna dışına demokratik özgürlük ve insan hakları konusunda gelişmiş ülkelerin iktisadi gelişmelerini tamamlamış ülkeler olduğu anlaşılıyor.
Endeksin en önemli unsurları olan politik haklar ve sivil özgürlükler endeksi tablosuna fert başına GSYH’yı da eklersek, fert başına GSYH’sı yüksek olan ülkelerde genel olarak söz konusu demokratik hakların da yüksek olduğunu görebiliyoruz.
2014 raporu göre, fert başına gelir sıralamasına göre, 14.000 dolara kadar olan, yukarıda ifade ettiğim örnek gibi bazı istisnalar dışında özgür ülkelerdir.
Freedom House 2014 raporunun giriş kısmında “Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Türkiye, Venezuela ve Endonezya gibi, siyasi nüfuzu daha fazla olan ülkelerde, demokratik haklar konusunda ciddi gerilemeler olmuştur” deniliyor.
Türkiye’de demokratik haklar ve sivil özgürlüklerin gerilemesinde, iktidar ve muhalefet adeta işbirliği yapmıştır. Başbakan son yıllarda farklı üslup kullanır olmuş ve yargıya ve bazı gruplara karşı tepkili davranmaya başlamıştır. Muhalefet ise siyasette demokratik adımlar atmamıştır. Ön seçimler konusunda, aday belirleme konusunda giderek merkeziyetçi bir uygulama içine girmiştir. Eğer muhalefet partileri, parti içi demokrasiyi geliştirmiş olsalardı, iktidar partisi de kamuoyuna karşı aynı sorumluluğu duyardı. Daha demokratik davranırdı.
Ne yaparsanız yapın, demokrasinin olmadığı bir ülkede serbest piyasa şartları da oluşmuyor. Yatırımlar için güvenli ortam olmuyor. Ekonomide etkinlik ve verimlilik düşük kalıyor.
Demokrasilerde bireylerin yönetime katılması, iç dinamiklerin daha aktif olmasını sağlamakta ve sinerji yaratmaktadır. Mülkiyet haklarının demokratik sistem tarafından garanti altına alınması yatırım risklerinin azalmasına ve teşebbüs ruhunun yeşermesine neden olmaktadır.
Baskıcı yapılar kamu kaynaklarının etkin kullanımını engeller. Siyasi kutuplaşma yaratır ve haksız rekabete yol açar.
Otokratik yönetimler ülke riskini artırır ve yatırımları caydırır. Otokrasinin önlenmesi için toplumun demokrasi talebi artmalıdır.
Türkiye’de demokrasinin tam olarak oluşmadığı, yarım demokrasi ile Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının olamayacağı açıktır.
Devlete gelince... İktisadi sistemlerde devlete verilen yer ne olursa olsun, refah için önce devletin demokrasi ile yönetilmesi önemlidir. Aslında demokrasi, tüm vatandaşların, devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.

Yazarın Diğer Yazıları