Değişen dünyada, değişen Türkiye

Farkında mısınız, Batı’yla aramız, ne kadar hızla giderek açılıyor, geleceğimizi geçmişle yok ediyor ve süratle Araplaşıyoruz. Bekledim, şu Fransa’daki saldırı sonrası, her şeye nane olan ve bana Müslümanlar terör yapıyor dedirtemezsiniz fetvaları veren şahıstan, bir kelam gelsin diye. Anlaşılan, arkadaş göstermelik bir tepki ardından için için seviniyor. Neyse, bilmem haberlerde gözünüze çarptı mı, bizimkilerin bahar getireceğiz diye bavullarla para taşıdıkları Libya, kalktı Türk uçaklarını tehdit etti. Yakışır. Ne vereyim abime, hesabı?
Fransa’daki saldırı konusunda, bir şey yazmak istemiyorum. Terör, gerekçesi ne olursa olsun, sivilleri ve masumları hedef alıyor. Bunu en iyi anlaması gereken, Türk halkı. Teröre verdiğimiz kurbanların üzerinden pazarlık yapabilen siyasetçilerimiz varken, onların bu saldırı konusundaki açıklamalarını, samimi bulmuyorum. Fransa, İslam alemine, Fas, Tunus ve Kuzey Afrika ile Lübnan’da yaptıkları açısından, suçu büyük olan bir ülke. Ama bunda, ihtirasları uğruna Fransızlara, ülkelerini satan, siyasetçiler, yöneticiler ve halkların, hiç mi suçu yok. Aynı bugün, Amerika’ya ve Batı’ya küfredip, ürettiği arabaya binen, yarattığı telefonu ve oyunları kullanan, sokakta gördüğümüz halkımızın, hiç mi suçu yok? Bizimkilerin, Batı’ya yönelik suçlamalarını, nasıl siz, haklı bulabilir misiniz?
Sevgili okurlarım, Türkiye inanılmaz bir geri dönüş içinde. Uygarlık yolunda atılması gereken adımları bir bir, terk edip raydan çıkıyor. Sizler uygar dünyanın kullandığı alet ve edevatları kullanıp uygarlık yolunda emin adımlar attığınızı sanıyorsunuz. Evet, sanıyorsunuz, ama bunun için yeterli kültürden yoksun olup, tersine, bugüne kadar kazandıklarınızı da terk ediyorsunuz. Sarayda oturmak, o kültüre sahip olmayanları, saraylı yapmaz. Damak tadı gibi. Her yemekte aynı zevki vermez.
Türk ekonomisi, aradan iki ay bile geçmeden, yalnızca ilk belirtilere göre, Rusya’ya karşı oynanan ekonomik oyundan, bir milyar dolar zarar etmiş. Bu miktar, giderek hızlanacak ve katlanarak büyüyecek. Biz bu arada, çok çocuklu, dul bir kadınla evlenmiş gibi, başkalarının çocuklarına bakmaya devam edeceğiz. Bu arada, zekâ kalitemiz de erozyona uğramış olmalı ki Ankara’dakilerin laflarına kanarak, başka ülkelerden kaçan, dinci grupları besleyip, barınmalarına vergiden kazanılan milyarlarca doları harcıyoruz. Onlara milyarlar harcarken, kaçak elektrikten veya kredi kartından alacakları, üç beş kuruşla avunuyor. Bu kadar zekâ, akıllara seza.
Türkiye o sarayla, adalet sistemi ve Meclis’teki komisyon ve kapıkulları ile falan gurur duyuyor değil mi? Dünya yeniden şekillendirilirken biz, olmayan adalet, olmayan güvenlik, olmayan devlet yapısı ve olmayan ahlak üzerine destanlar yazıp, temeli ahlak ve hak yememek olan, dine dayanarak, uzun uzun, gereksiz tartışmalar yapıyoruz. Yakışır ağabeyime.
Gelelim dış politikaya. Türkiye dış politika konusunda hata üzerine hata yapıyor. Bölgedeki dış politika tahminleri gerçekçi veriler üzerine değil, dinî tercihler üzerine devam ediyor. Devlette uzun vadeli dış politika planları yapabilecek ne kapasite ne de bilgi var. O kadar sıkıştı ki bir zamanlar “monşerler” dediği takımın yardımını istiyor.
Acı bir gerçek var. Birbirimizi sevmiyoruz. Ben ABD’ye geldiğim yıllarda tanıştığım bir Amerikalı gazeteci, bizimle ilgili bir fıkra anlatmıştı. Önce adama kızdım, Ama yıllar geçtikçe yabancıların bizi çok iyi çözdüklerini anladım.

Yazarın Diğer Yazıları