Darbeci kim?
Türkiye’deki Ergenekon ve Balyoz davalarında, sanıklar, çete kurarak, hükümeti yıkmak girişimi ile yargılanıyor. Gerçi Oda.tv iddianamesinde, kitaplardan, haber tartışmalarından başka bir delil yok ama orada da “yorum yaparak siyaseti etkilemek” suç gibi gösteriliyor!
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ise alenen Tunus, Libya, Mısır ve Suriye hükümetlerini devirmek için çalışıyor. Hatta, Libya’da isyancıları Türkiye’den giden özel harekatçıların eğittiği de sanki bir başarı imiş gibi takdim ediliyor. Herkes takdir eder ki hükümetin bilgisi olmadan, emekli de olsa Libya’ya hiçbir özel harekatçı gidemezdi! Zaten isyancılara parayı üç ayrı uçakla gönderdiklerini de itiraf ettiler!
****
Tayyip Erdoğan, “Suriye adeta bir mezhep çatışmasına doğru sürükleniyor” diyor ama Alevi, Sünni farklılığını kaşıyan da kendileri. Öyle ki, Hüseyin Çelik, hiç ilgisi olmadığı halde, “CHP, Türkiye’nin Baas Partisi’dir. Baas’la CHP yönetimi arasında genetik bağ vardır. Kılıçdaroğlu mezhepsel bağlardan ötürü mü Suriye’deki Baasçı yönetimi savunuyor?” diye sorarak bir insanlık suçu işlemişti.
Oysa, Suriye hükümetini yıkmak için çete kuranlar, İstanbul’da toplanarak Suriye Ulusal Meclisi’nin kuruluş bildirgesini açıkladı. Açıklamayı yapan Besma Katmani, “Meşru yollarla rejimin düşürülmesi” diyor ama, Türkiye’nin 30 şehrinde Suriyeli muhalifler için kamplar kurulmakta olduğu söyleniyor.. Silahlı eğitimlerin görüntüleri yayınlanıyor.. El Kaide Örgütü, liderleri El Zevahiri’nin ağzından Suriye’de bulunduklarını ve eylemleri desteklediklerini bildiriyor. Yine Müslüman Kardeşler Örgütü eylemlerin içindedir. El Şark El Avsat gazetesine konuşan, muhalif Devrimci Konsey Başkanı Muhammed Rahhal, “Bizler devrimi silahlandırma kararı aldık. Devrim çok yakında şiddete dönecek, çünkü bugün karşı karşıya olduğumuz, küresel komployu ancak silahlı bir ayaklanmayla alt edebiliriz” demişti.
Peki Suriye, Türkiye hükümetini devirmek için kurulan bir çeteye yardım etseydi, Türkiye ne yapardı? Veya geçmişte ne yapmıştır?
***
Yine PKK’lılarla görüştü diye askerlerin tutuklandığı Türkiye’de, “Başbakan’ın özel temsilcisi” sıfatıyla beş altı yıl önce bir kişi PKK ele başılarıyla Türkiye’nin Anayasası’nın nasıl değiştirilmesi gerektiğini tartışıyor. PKK 15 maddelik bir talep listesi veriyor! Bunlara açılım deniliyor!
Söz konusu kişi PKK ile görüşmeleri başarı ile sürdürdüğündün dolayı bir süre sonra MİT müsteşarlığına getiriliyor.
Görüşmelerde bulunan müsteşar yardımcısının da bir itirafı var; “Habur bizim iki buçuk senedir neredeyse yürüyen tüm ilişkilerimizin Ankara’dan başlayarak söylüyorum özelde kırılma noktasını oluşturdu. Gelenler yeteri kadar eğitim almamışlardı ve ne amaçla geldiklerinin bile farkında değillerdi. Adeta bir siyasi gösteriye dönüştürüldü. Burada sizin de çok iyi bildiğiniz gibi hukuk ihlal edildi. Her şey yok edildi. Amaç size verilen bir takım sözlerin tutulmasıydı” diyor.
Peki hukuku ihlal edenler ne oldu? Çadır mahkemesi kurup, uyduruk yargılama yapanlar, yaptıranlar ne olacak? Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hükümetin emri ile kurulan bu çadır mahkemesi hakkında niçin bir işlem yapmadı?
***
Bir Anayasa suçu da Milli Eğitim’de yaşanıyor ama bütün hükümet üyeleri bu suça iştirak ediyor. Milli eğitimin yapısını değiştiren Kanun Hükmündeki Kararname’de Milli Eğitimin görevleri arasından “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yükseltmeye çalışan insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek” ibaresi çıkarılıyor.
Milli Eğitimin başına “Cumhuriyetin temel ilkeleri değişmeli” diyen bir zatı getirirseniz, zaten bu suçu işleyeceğinizi ilan etmişsiniz demektir..
Türk halkı, kendi bindiği dalı kestiğini bir gün anlayacak ama çok geç olacak!