Darbe bulmaca…
Bitap halde, sadece "Benim yüzümden" diyebiliyordu;
- Ben o tarihte, Manisa'da, üniversitede öğrenciydim… Bazen kontör alacak param olmazdı… Kürşat'la nişanlıydık… Ankesörlü telefondan arardım onu… Benim yüzümden… Bu o kadar ağır ki… Üç yıldır yaşadıklarımıza dayanmak zaten çok zorken… Şimdi bunun benim yüzümden olması…
Telefondaki kadın, İslahiye davasında Ağırlaştırılmış Müebbet'e çarptırılan ve cezası Yargıtay tarafından onanan Yüksel Acı'nın, önceki gün paylaştığım mektubunda "Onda ankesörlü aranma da varken cezasının bozulması talep ediliyorsa, benimki neden onanıyor" diye emsal gösterdiği Üsteğmen Kürşat Aktaş'ın eşi Özge Aktaş'tı.
Ben, tam Aktaş'ın anlattıklarıyla ilgili vicdani muhasebemi yapmaya çalışırken, dünkü Hürriyet'te, onların durumuna çok benzer hatta emsal de olabilecek bir haberle karşılaştım:
- Ankesörden mahrem imam değil Lütfiye çıktı
Habere göre, ankesörden arandığı gerekçesiyle 6 aydır tutuklu bulunan deniz albay Mustafa Ünlüer, aramaları yapan kişinin kız arkadaşı olduğu ortaya çıkınca, beraat etmişti.
***
Hep tekrarladığım gibi vebalini taşıyamam; bu süreçte, ne suçsuz insanların ceza almasına, ne de suçlular hakkında masumiyet algısı yaratmaya dönük herhangi bir operasyonun, gayretin parçası olmamaya azami dikkat gösteriyorum.
Bu sebeple, sadece Acı'nın mektubunu okuyarak yahut emrindeki erlerin 15 Temmuz gecesi "silahlığa gidilmeyecek" emri verdiğine, içtimayı bile silahsız aldığına şahitlik ettiği Aktaş'ın eşiyle konuştuktan sonra yazmıyorum bu satırları…
Aynı davada, sırf gelen ve içeriğini okumak-bilmek durumunda olmadığı yıldırım harekat emrini, görevi olduğu üzere, komutanına ilettiği için ağırlaştırılmış müebbete çarptırılan, annesi, babası, kardeşi de ordu mensubu, kardeşi aynı zamanda Askeri Casusluk kumpasının da mağduru olan Yarbay İnanç Asım Anıl'ın eşinden gelen e-postayı da okudum…
Yine aynı davada hüküm giyen binbaşı Mehmet Akif Ayhan'ın kanser hastası babasından gelen e-postayı da okudum…
Balyoz ve Askeri Casusluk kumpaslarında yargılanmış ve bu davayı da yakından takip eden askerlerle de konuştum… Dosyayı bilen hukukçulara da sordum…
Tek diyebileceğim:
Allah, bu davayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesi üyelerinin yardımcısı olsun!
Zira;
- "Darbe"yi, ne silahlı birlik, ne araç; hiçbirinin kışladan dışarıya çıkarılmadığı İslahiye 106. Topçu Alayı'nın neresinde bulacaklarını ben gerçekten merak ediyorum.
- 15 Temmuz gecesi emrindeki bütün subay ve askerleri toplayarak, "valilerin görevden alındığını ve artık sadece sıkıyönetim komutanından emir alacaklarını" ilan eden Alay Komutanı dışındaki hangi sanığı, hangi "delil"e dayandırarak "darbe"yle ilişkilendirecekler merak ediyorum.
- Alay Komutanı dışında, o gece, birbirleriyle neredeyse aynı davranışları sergilemiş, aynı tepkileri vermiş, aynı emirleri yerine getirmiş yahut getirmemiş, hukuk nazarında aynı konumda bulunan diğer sanıkların kimi beraat ettirilirken, kiminin ağırlaştırılmış müebbete çarptırılmış olmasını nasıl anlamlandıracaklar merak ediyorum.
***
NOT 1: Türkiye'nin hemen her yerinde olduğu, olabildiği gibi, İslahiye'de de "FETÖ" denilen yapıyla ilişkili, irtibatlı askerler varsa bunları tespit eder "örgüt üyeliği"nden yargılarsınız, "örgüte yardım"dan yargılarsınız, "terör örgütü sempatizanlığı"ndan yargılarsınız; bu başka bir şey. Ama hiçbir hukuk devletinde, darbe gecesi eline silah almamış, ne devlete, ne halka silah doğrultmamış, bunun emrini vermemiş yahut uygulamamış dolayısıyla darbe hiyerarşisi içinde fiilen yer almamış kimseleri, toptancı bir anlayışla "Anayasal Düzeni Değiştirmeye Cebren Teşebbüs"le suçlayamazsınız. Suçluyorsanız, "cebir"in nerede, ne zaman, kime karşı uygulandığını kanıtlamak zorundasınız.
Not 2: Hürriyet'in haberine konu olaydaki yahut Özge Aktaş'ın durumundaki gibi istisnalar olabilir. Ama bu istisnaların, "ankesör ve ardışık arama"nın hâlâ FETÖ'yle iltisaka dair en güçlü delillerden olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği bilinmelidir. Keza, Özge Aktaş'ın kaldığı okul yahut yurdundaki ankesörlü telefondan nişanlısı Kürşat Aktaş'ı -isterse bin kere arasın-, aramış olması ardışık arama değildir. Bir irtibatın "ardışık arama" delili niteliği taşıyabilmesi için aynı ankesörlü telefondan, periyodik olarak, aynı hücrenin üç, dört neyse bütün üyelerinin arka arkaya aranmış olması gerekir.
SORU-YORUM
Hukuk devleti niteliğini savunup da, Cumhuriyet'in dün manşetten verdiği Emine Kaplan imzalı haberdeki "Tamince hakkındaki kararın da Erdoğan'ın bilgisi dahilinde olduğu kaydediliyor" ifadesinden rahatsızlık duymayan var mıdır?