Cumhuriyetin salâsı okunuyor!

Nazilli 2. Kültür, Sanat ve Edebiyat Festivali için Nazilli’deydim. Benimle aynı gün Nasuh Mahruki ve Saygı Öztürk’ün de konferansları vardı. Mahruki, “Vatan lafla değil, eylemle sevilir” dedi. Öztürk, terör ve organize suçlar hakkında konuştu. Ben de medya üzerinden yapılan zihin yönlendirmelerini örneklerle anlattım.
Saygı Öztürk ile hep böyle vesilelerle karşılaşıyoruz ama Mahruki ile ilk defa yüz yüze geldim. “Kendi Everest’inize tırmanın” adlı kitabında “64 adımda başarı ve mutluluğun yol haritası”nı formülleştirmiş. Mahruki ile birkaç dakika konuşunca, başarı ve mutluluğun insanın kendi elinde olduğunu fotoğraf gibi karşınızda görüyorsunuz..

***


Nazilli’de 1937 yılında Atatürk tarafından bizzat açılan ve Türkiye’nin ihtiyacı olan basmanın yüzde 70’ini üreten Sümerbank basma fabrikasını gezdik. Fabrika kuruluşundan itibaren, sineması ile lojmanları ile aslında bir fabrika değil, Nazilli’yi şehir yapan bir kültür merkezi olmuş, fakat özelleştirmeden sonra Adnan Menderes Üniversitesi’ne devredilmiş. Üniversite, fabrikayı, ne ilgisi varsa, bir denizcilik şirketine kiralamış!
Şirket, kısa süre içinde fabrikanın makinelerini kaçırıp satmış.. Fabrikanın elektrik kablolarını bile söküp götürmüşler. Şimdi üniversitenin kullandığı bir bina dışında binaların tamamı harabeye dönmüş.. Lojmanlar yıkılmış, işçileri taşıyan ve “gıdı gıdı” adı verilen lokomotifler çürümüş, tiyatro salonunda büyükçe bir Atatürk portresinin üzerine, artık dökülmekte olan çatıdan sızan yağmur yağmış. Yağmur damlacıkları Atatürk’ün tam göz pınarlarına denk gelmiş ve aşağı doğru akmış ve “Ağlayan Atatürk” olmuş. Hürriyet’te bu başlıkla bir haber çıkınca soruşturma açılmış.. Şimdi tablonun üzerine bir perde çekmişler, fotoğraf çektirmiyorlar!
Fabrika binalarında tsunami sonrası gibi tam bir enkaz görüntüsü var..

***


Üniversitenin tekstil meslek yüksek okulundan bir araştırma grubu, talancıların para etmez diye çalmadığı on binlerce desenlik arşivi temizliyor ve bu değerli hazineyi dijital ortama taşıyor.
Cumhuriyet ve ulus devlet, yurt çapında Nazilli basma fabrikası gibi sanayi ve kültür merkezleri üzerinde yükselmişti. Özelleştirme denilen talan sistemini uygulayanların hedefi ise işte o Cumhuriyet ekonomisini yıkmaktı. Çünkü biliyorlardı ki cumhuriyetin dayanağı olan ekonomik yapıyı darmadağın etmeden, Türkiye’yi çökertmek mümkün değildir..
Nazilli’de emekli öğretmen Bingül Adalığ, “Sultanhisarlı çocukların işgal anıları” adlı kitapçığını hediye etti. Yolda okudum. İşgalci Yunanlılar Nazilli sınırına kadar gelmiş ama Atça’da, Sultanhisar’da büyük zulümler yapmışlar. Bu arada, şehir işgal edilirken kaçan Türk tüccarların depolarındaki zeytinlerini de İzmir’e götürüp satmışlar!
Kitapta bu anıları okurken, özelleştirme ile Nazilli basma fabrikasını kiralayan şirketin de makineleri, kabloları ve basmaları aynı şekilde talan ettiğini hatırladım!
Anladım ki işgalci Yunan ordusunun yaptıkları ile özelleştirme şirketinin uygulamaları birbirinin aynısı.. Özelleştirmenin genel programı da aslında bir talan programı imiş.

***


Nazilli’de cenaze için salâ verildiğinde herkes dikkat kesiliyor. Belediye başkan yardımcısı Mustafa Akaya, “Salâların çoğunda ’Sümerbank emeklisi’ diye bir ifade kullanılır. Çünkü 1937’de 5 bin nüfuslu olan Nazilli’de bin kişi fabrikada çalışmaya başlamıştı” dedi.
İçimden “Desenize Kerkük ağıtında olduğu gibi Nazilli basma fabrikasını talan edenler, Nazilli’lerin salâsını, ölmeden vermiş” diye bir düşünce geçti ama söylemedim..
Fabrika alanını gezince gördüm ki Nazilli’nin değil Cumhuriyetin salâsı verilmiş de farkında değiliz!

Yazarın Diğer Yazıları