Cumhuriyetin ilan edildiği gün Atatürk ve eşi Latife Hanım neler yaşadı?
‘Öğüt Gazetesi’ yazarı Enver Behnan (Şapolyo) meclisteki oturumları takip ediyordu. 1923 yılının Ekim ayının 29’u; günlerden Pazartesi idi. Hava güneşliydi. Samanpazarı ve Karaoğlan Caddesi’nden insanlar akın akın Meclis’e yürüyordu...
Toplanma yeri Meclis’in karşısındaki Millet Bahçesiydi. Halk, sabahtan beri yeni kararları bekliyordu. Meclis öğle tatili yaptı. Birçokları, tanıdıkları mebusların yanına varıyor, yeni kabinenin kimler olacağını soruyordu. Fakat kimsenin bir şeyden haberi yoktu...
Öğleden sonra Meclis yine toplandı. Halk dağılmıyordu. Güneş battı, karanlık çöktü, halk yine dağılmadı. Bir ara Meclis’in dar kapısından bir vekil çıktı. Gazeteciler vekilin etrafını sardı. Vekil kısa bir konuşma yaparak etrafındakileri bilgilendirdi:
“Şu dakikada içeride çok mühim, mesut ve tarihi kararlar veriliyor. Kabine buhranı önlenmek üzere Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda mühim tadilat yapılmaktadır.”
Açıklama merak uyandırdı. Saat 18.45’ten sonra Parti toplantısı bitti. Büyük Millet Meclisi celsesi açıldı. Kürsüde Çorum Vekili İsmet (Eker) Bey vardı.
Yüksek bir kürsü, arkada hattat Hulusi Efendi’nin yazmış olduğu ‘Hâkimiyet milletindir!’ levhası asılı; siyah örtü kalkmış, yerine yeşil örtü konmuştu. Donuk bir ışık, sağda dinleyicilere ayrılmış yer, solda gazeteciler balkonu, ortada tatbikat ilkokulunun kara sıraları üzerinde iri kalpaklı vekiller, gözlerini Meclis Başkanı’na dikmişlerdi.
Atatürk Meclis’te yoktu. Bütün vekiller sıkışık bir halde oturuyorlardı. Başkan İsmet (Eker) Bey’in sesi duyuldu:
“Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun değişikliğine dair tasarının acele olarak konuşulmasını talep ederim!..”
Hep bir ağızdan, “Kabul ederiz!” sesleri yükseldi. Birinci madde şöyleydi:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir.”
Atatürk o sırada Köşk’teydi. Nezleydi, dişi de ağrıyordu. Büyük bir gayretle giyindi, İstiklal Madalyasını taktı, Meclis’in yolunu tuttu. Latife Hanım evde kalmayı tercih etmişti.
Atatürk salona girince bütün vekiller tek bir vücut gibi ayağa kalktı. Manzara heybetliydi. Ayağa kalkanlar arasında kalemleriyle, fikirleriyle, heyecan ve imanlarıyla, kılıçlarıyla hizmet etmiş memleket büyükleri vardı. Hepsi dimdik ayaktaydı. Hep bir ağızdan üç defa haykırdılar:
“Yaşasın Cumhuriyet!”, “Yaşasın Cumhuriyet!”, “Yaşasın Cumhuriyet!”
Kanun değişikliğinin maddeleri oya sunuldu. Bütün eller birdenbire kalktı. Türkiye Devleti’nin şeklini tayin eden kanun ittifakla kabul edildi. Saat sekiz buçuktu. O andan itibaren Türkiye Devleti’nin adı ‘Türkiye Cumhuriyeti’ oldu.(1)
101 pare topu ateşleme şerefi de Muhafız Taburu’na verildi. Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe) Bey karar alınır alınmaz toplarının başına koştu. Sekizinci Tümen’den emrine verilen iki bataryaya. ‘Ateş!’ emri verdi. Toplar, yeri göğü inletip yeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunu dünyaya duyurdu.
İsmail Hakkı Bey tekrar Meclis’e koştu. O mutlu haberi vermek için Köşk’ü telefonla arayarak Latife Hanım’a müjdeyi verdi. Ancak Latife Hanım teşekkür bile etmediği gibi hiçbir sevinç belirtisi de göstermedi:
“Aaaa ne yapayım İsmail Hakkı Bey! Reisicumhur olmuşsa ne olmuş! Ne yapayım yani!”
İsmail Hakkı Bey şaşkınlığını gizleyemedi:
“Efendim kocanız şerefli bir vazife almış bulunuyor. Siz de karısısınız?..” (2)
Atatürk Meclis’te tebrikleri kabul ettikten sonra, Köşk’e döndü. Muhafız Taburu erleri, Çankaya Köşkü’nün bahçesinde de Cumhurbaşkanı Atatürk’ü yaylım ateş sesleri ile karşıladı. Yalnız bağlar, bahçeler değil; dağlar, dereler de silah sesleri içinde idi. Ankara halkı, şenlik yapıyordu.
Yanında da birçok arkadaşı vardı. Latife Hanım, salonun kapısında kocasını karşıladı ve tebrik etti:
“…Çok mutluyum. Gazanız mübarek olsun… Millete ve devlete hayırlı olmasını dilerim.”
“Teşekkür ederim Latif” dedi. (Atatürk beraberken Latife Hanım’a Latif derdi)
“Arkadaşlarınız var. Kalabalıksınız. Uygun düşmez, ben odama çekileyim. Ortalık dağılınca konuşuruz,”
Gece, sabaha kadar ortalık dağılmadı. Latife Hanım çalışma odasındaki koltukta uyuyakalmıştı. Güneş bir hayli yükselmişti. Atatürk, Latife Hanım’ı yatak odasında göremeyince, oradan çalışma odasına geçti. Eşini koltukta uyumuş halde buldu ve kollarına alarak yatak odasına götürdü, elbiseleriyle yatırıp üstünü örttü. Kendisi de banyosunu yapıp tıraş olduktan sonra, uyumamış olarak tekrar Meclis’e gitti. (3)
Çankaya Köşkü’nde de 30 Ekim Salı akşamı bir kutlama yemeği verildi. Bu yemeğe başta İsmet, Fevzi ve Kâzım Paşalar olmak üzere, kalabalık bir davetli topluluğu katıldı. İsmet Paşa dışında Fevzi ve Kâzım Paşalar yemeğe eşleriyle gelmişlerdi. Kutlama yemeği, büyük bir neşe içinde başladı. Latife Hanım, konuklarını çok güzel ağırladı. (4)
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve kurucu Cumhurbaşkanı Atatürk eşi Latife Hanım ile birlikte o anı fotoğraf çekerek ölümsüzleştirdi...
Cumhuriyetin ilanından iki gün sonra Çankaya Köşkü’nde küçük, fakat mana itibarıyla önemli bir olay yaşanacaktı. Atatürk, ziyaretine gelmiş olan Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey’e, “Latife Hanım, seni görmek istiyor…” dedi. (Yusuf Bey Dışişlerine hakimdi)
Latife Hanım, karşısında Yusuf Kemal Bey’i görünce, biraz dalgın ve endişeli, sordu:
“Nasıl kabul eder millet bunu? Acaba Reisicumhurluğu hoş görür mü?”
Yusuf Kemal Bey, yanıt verdi:
“Hiçbir mahzur yoktur Hanımefendi… Unvan değişti. Başka bir şey olmadı. Zaten ne zamandan beri fiilen Cumhurreisi değil miydi?”
O sırada Atatürk, odaya girdi. Latife Hanım da, ona Yusuf Kemal Bey’in kendisine söylediklerini aktardı. Atatürk, “Yok canım…” dedi. “Benden vazgeçmeliydiniz. Ben başvekil olup çalışmalı, mücadele etmeliydim. Reisicumhur, Fevzi Paşa’yı yapardık…”
Yusuf Kemal Bey, güldü ve şöyle cevap verdi:
“ Hayallerle uğraşmayalım Paşam…” (5)
Kaynak:
(1) Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi,
(2)Hasan Pulur, Milliyet Gazetesi, 15 Kasım 1968,
(3)İsmet Bozdağ, Atatürk ve Eşi Latife Hanım,
(4)S. Eriş Ülger, Latife Gazi Atatürk,
(5)Ali Semih Arıcan, “Cumhuriyet Nasıl İlan Edildi?”, Resimli Tarih Mecmuası,(6) Yaşar Gürsoy, Anne O Bizden Biri