Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Çözüm süreci durdurulmalı

Çeşitli isimlerle adlandırılan, ancak esası, bölücülere/Kürtçülere verilen ve verilecek olan tavizler manzumesi olan ve sonunun hüsranla sonuçlanacağı görülen çözüm süreci, bütün vahametiyle devam etmektedir.
Operasyonlar durdurulmuş, güvenlik güçleri gelişmeler karşısında adeta eli kolu bağlı duruma gelmiştir. Bölgede alan hâkimiyetinin kaybedildiği, devlet otoritesinin zafiyete uğradığı, denetimin terör örgütüne geçtiği anlaşılmaktadır. Oslo sürecinin, Öcalan’ı meşrulaştırdığı, PKK’yı önce yarı yasal duruma, içinde MİT statüsünün de yer aldığı yeni yasal düzenlemelerle de tamamen yasal duruma getirdiği görülmektedir.
Esas paralel yapının, bölgedeki bürokraside ve adalet sisteminde oluştuğu hissedilmektedir. Bölücülerin mahalle, köy ve mezralarda uyguladığı baskı sonucunda yarattığı idare üzerindeki etkinin, Kürtçülük hareketinin gelişmesine katkı sağladığı değerlendirilmektedir. Kalekol olarak adlandırılan binaların, bölgedeki vatandaşlarımıza karşı değil, onları ve ülkeyi korumak için bölücülere/teröristlere karşı inşa edildiği, karşı koyanların, bölücüler/teröristler tarafından kandırılan, baskı altına alınan, kışkırtılan yandaşlar olduğu bilinmektedir.
Çözüm sürecinde, PKK’nın sınır dışına çıkması öngörülmüşken, aksine sınır içinde güçlendiği, terör eylemlerine devam ettiği, bölgede baskı oluşturduğu, bölücü siyasetçilerle birlikte halkı kontrol ettiği ve devlet otoritesine karşı geldiği görülmektedir. Bölücü siyaset yapanların da bölücü başıyla birlikte, özerk bir yapı için, terör gücünü de arkasına alarak, devleti tehdit etmesinin olağan hale geldiğine şahit olunmaktadır. Devlet yönetiminin de buna seyirci kaldığı, muhalefetin önemli bir kısmının hiç ses çıkarmadığı, diğer bir kısmının ise çıkarttığı sesin fazla etkili olmadığı, sadece söylemde kaldığı anlaşılmaktadır.
Yönetim tarafından yeni gündemler oluşturularak halkın dikkati başka yönlere çekilmekte, muhalefet de bu yan gündemlerle meşgul edilmektedir. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı seçimi için “sen mi ben mi aday olacağım” haber ve yorumlarıyla yeni bir gündem oluşturulduğu, halkın bununla meşgul edildiği, ikbal duygularının ön plana çıktığı görülmekte, iktidarı korumaya yönelik paralel yapıyla mücadeleye daha çok yer ve önem verildiği anlaşılmaktadır.
Ülkenin varlığı, bütünlüğü ve güvenliğini tehdit eden bölücülüğe ve Kürtçülüğe karşı koyma konusunda yeterli duyarlılığın gösterilmediği düşünülmektedir. Aksine çözüm süreci diye tavizler verildiği, hazmettirilmesi mümkün olabilecek yeni tavizlerin de verilebileceği algılanmaktadır. Bunda dış güçlerin etkisinin olduğu, aynı etkinin son gelişmeler ışığında, ulusal çıkarlarımız, itibarımız ve güvenliğimiz açısından Ermeni ve Kıbrıs konularında da bulunduğu kıymetlendirilmektedir.

***

Çözüm süreci kapsamında, bölücülerin/Kürtçülerin/PKK’lıların isteklerinin yerine getirilmesi halinde ülkenin bölünmeye, getirilmemesi halinde ise iç çatışmaya sürükleneceği değerlendirilmektedir. Bu nedenle çözüm süreci çerçevesinde verilmesi düşünülen tavizlerin durdurulmasının, verilmeyen ancak göz yumulan tavizler için tedbir alınmasının, PKK’nın kesinlikle silah bırakmasının sağlanmasının ve adalet önüne çıkmak üzere güvenlik güçlerine teslim olmaları yönünde girişimde bulunulmasının elzem olduğuna inanılmaktadır. Çatışma çıkar, şehit gelir, zor duruma düşülür kaygılarıyla çekingen davranılmamalıdır. Mevzubahis olan vatan savunmasıdır. Geleceğe; bütünlüğünü kaybetmiş, bölünmüş bir Türkiye değil, aldığımız gibi bir Türkiye bırakmanın, boynumuzun borcu olduğu unutulmamalıdır.
Uygulanan politikanın, sınırların değişmesini öngören ABD politikasının etkisinde kalan, ya bölünmeye, ya da çatışmaya sebep olacak yanlış bir politika olduğu artık anlaşılmalı, terör örgütü ve yöneticileriyle müzakerelere kesinlikle son verilmelidir.
Geçen Pazar günü, sokakta yürürken arkamdan koşarak gelen ve kendini tanıttıktan sonra kulübede bekçilik yaptığını söyleyen bir Türk vatandaşının “Ben Tunceliliyim, Kürt kökenliyim, Aleviyim. ATATÜRK’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz bekçisi, Mustafa Kemal’in askeriyim. Bunu size söylemek ve elinizi sıkmak için arkanızdan koşup geldim komutanım” demesi gözlerimi yaşarttı. Türk Milletine var olan güvenimi artırdı. Biz bunun üstesinden geleceğiz. Ne mutlu Türküm diyene!

Yazarın Diğer Yazıları