Çiftçimizin çilesi
Türkiye'nin siyasi hayatında en sabırlı, en çilekeş kesim tarım kesimi ve köylülerdir. Tamamen yanlış ekonomi politikası ve özellikle tarım hayatımızı bombardıman eden uygulamalarla üreticiler şu anda yürümektedir. CHP'nin öncülüğünde yapılan bu yürüyüşün temellerinde AKP iktidarının fevkalade hatalı politikaları bulunmaktadır. Geçmiş hükümetler döneminde FİSKOBİRLİK'in Ticaret Bakanlığı eliyle yönlendirilmesi, ihracatın düzenlenmesi yıllarında fındık üreticisi mutluydu, emeğinin karşılığını büyük ölçüde alıyordu. O güzel yıllarda birlikler sadece fiyat düzenlemesi yapmıyor üreticinin tüccara kul olmasını, teslim olmasını da önlüyordu. Günümüzde hükümet, fındık üreticisi çiftçiyle bağını kesti. Bilgi desteği yapmıyor. Fındıkta verimlilik düştü. 2002 yılında bir dekarda 113 kg. fındık elde edilirken 2016'da verimlilik 1 dekarda 66 kg'ya kadar geriledi. Ticaret Bakanlığı üretim masrafları üzerine çiftçinin emeğini karşılayacak bir taban fiyatı koyarak piyasayı düzenlerdi. TV'lere akseden borcunu ödeyememiş, masrafları düşünülmemiş bir fiyatla karşılaşan fındık üreticisi ağaçları kesiyor. Bu hazin tablo tarım hayatımızın intihar noktasına geldiğini gösteriyor.
Buğday ekemiyor ithal ediyoruz
Tütün üreticisi bu iktidar döneminde 10 kat azalmıştır. 2002 yılında 405 bin olan tütün üreticisi sayısı bugün 56 bine düşmüş durumda. Toplam üretim 159 bin tondan 62 bin tona geriledi. Tütün ve tütüncülük bitirilme noktasına getirildi. Bizim tütünümüz dünya üzerinde en az kanserojen madde ihtiva eden tütündür. Tarımı yakan bu alevler zeytine de ulaştı. Zeytinlikleri şirketlerin lehine yok etmek için Meclis'e gelen yasa tasarısı elverişli, uygun zamanı bekliyor.
Buğday üretim alanı 2002'de 9 milyon 300 bin hektardı. 2016'da 7 milyon 780 bin hektara geriledi. Çiftçiler 1,5 milyon hektar arazide artık buğday ekemiyor. Buğday ithal ediyoruz.
Çiftçiler 2002-2016 arası yanlış fiyat politikası sebebiyle arpa ekimi yapmıyor. Yemde de ithalatçı olduk. Tarım hayatımızla ilgili bütün bilgileri Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (ÇİFTÇİ-SEN)'in dokümanlarında bulmak mümkün.
Türkiye'de özellikle IMF'nin talep ettiği 1980'lerde uygulanmaya başlayan programda sanayileşmeye son verilmesi, ülkenin ithalat bağımlılığının artması esas alınmıştır. Sadece tarım, ticaret ve turizm üzerinde ülkemizin uzmanlaşma alanına sahip olduğu belirtilmiştir. Uygulamada tarımda desteklerin azaltılmasının, tarım hayatımız ile ilgili KİT'lerin özelleştirilmesinin dışa bağımlılığı iyice artırdığını görüyoruz. Büyük perakende devlerinin iç ticaret pazarını sadece yerli sermayeye bırakmayacağı ve burada geniş bir pay elde edeceğini sorumlular görememiştir. 15 yıl boyunca mazot, gübre, ilaç ve tohum fiyatları füze hızıyla yükselirken, çiftçinin ürettiklerinin fiyatları maliyeti karşılamaktan uzaktır. Yine ÇİFTÇİ-SEN'in araştırmalarına göre ülkemizde tarım alanları 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar iken, 2016'da 23 milyon 900 bin hektara inmiştir. 3 milyon hektar arazide çiftçi üretimi terk etti.
Çiftçi tohumu varsa çiftçidir
2002 yılında 14 milyon 617 bin hektar çayır, mera varken 2016'da bu rakam 14 milyon hektara geriledi. Büyük Şehir yasasıyla köy bütünlüğüne son verildi. Köylerin ortak mal varlıkları olan otlak, mera ve tarlaların satılması başladı. Büyük Şehir yasasıyla çiftçilerin üretim hakları ellerinden alındı.
2004-2016 yılları arasında tarıma sağlanan destek 3,7 kat artarken bankaların verdiği nakdi kredi tutarı 13,5 kat arttı. Çiftçilerin takibe düşen kredi borçlarının bu sürede 9 kat arttığını görüyoruz.
Hayvancılıkta, nüfus 45 milyon iken hayvan sayısı 83 milyon idi. Yaklaşık kişi başına 2 hayvan düşüyordu. Şimdi nüfusumuz 80 milyon. Ancak hayvan sayısı 50 milyon civarında. Hayvancılıkta ihracatçıyken ithalatçı olduk. Bu iktidarın tarım politikası şirket ve bankalar yanlısı tutumuyla, çiftçiyi üretemez duruma getirdi. Çiftçi tohumu varsa çiftçidir. Hükümet 2018'den sonra sadece şirketlerin tohumlarıyla üretim yapanlara teşvik verileceğini, yerel tohumlarla üretim yapanlara ise verilmeyeceğini açıkladı. Tohum şirketleri lehine olan bu politika ile çiftçiler tohum şirketlerine bağımlı hale getirilecektir.
Yapılan enerji santralleri ve maden aramalarının üretimin kalitesini düşürdüğü, havayı soluk alınamaz hale getirdiği diğer bir acı gerçektir.
Türkiye ekonomisi bütünüyle ele alınmaya muhtaçtır. Tarım sektörünün göz yaşlarını, çilesini duymamak, görmemek ihanettir.
Dünyanın iklimi değişiyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak bizim coğrafyamız çölleşme işaretleri veriyor. Açlığa ve sefalete mahkûm olmak istemiyorsak bu yanlış yoldan hemen dönmeliyiz.