CHP’nin misyonu ve Baykal

Terör, ayrışma ve negatif toplumsal dönüşüm riski, Türkiye’nin Cumhuriyetten beri karşılaştığı en büyük sorunlardır. Bu sorunları aşmak için ne yaptığını bilen ve istikrarlı politikacılara ihtiyaç vardır. Açık ve demokratik toplumlarda bu politikacıların kim olacağına halk karar verir. Bizde ise, herkesin bildiği çıkar gurupları, gizli güçler ve komplolar devrededir.
Başbakan, Avrupa Birliği’ne kızıyor. Ancak dün savcısıyım dediği Ergenekon davası için bugün orduda general kalmadı diye şikayet ediyor. Avrupa Birliği’nin, demokrasi ve insan haklarını ön planda tuttuğunu görmezlikten geliyor. Bu anlamda Ergenekon, Balyoz davaları gibi hukuk düzenini, kamu vicdanını ve insan haklarını erozyona uğratan davalar olduğu sürece, Avrupa Birliği’nin tutumunda elbette ki bir değişme olmayacaktır.
Türkiye’nin Suriye politikası yanlıştır. Siyasi iktidar bu dış politikanın altında kalmıştır. Muhalefet partileri yanlış dış politikanın hesabını, Meclis’te ve seçimlerde sormalıdır. Ne var ki, Kılıçdaroğlu Başbakanın yanlışına başka bir yanlışla cevap veriyor. Sosyalist Enternasyonal’de Suriye sorununa çözüm için taslakta yer alan “Enternasyonal Beşar Esad’ın bir geçiş hükümetinde rol almasına karşıdır” ifadesine muhalefet ederek, Esad yanlısı gibi davranıyor. Bu çatışmalar dışarıdan yeni bir mezhep çatışması şeklinde algılanıyor. Ulusal birliğimizi zayıflatıyor.
Eğer Baykal’a komplo yapılmasaydı, bu yaşadıklarımız ve endişelerimiz büyük ölçüde azalacaktı. Baykal’a yapılan komplo, Baykal’ın yüklendiği, laik Türkiye’nin demokratik toplum ve ulusal bütünlük misyonunu engellemek için yapılmıştır.
Baykal negatif toplumsal dönüşüme karşı mücadele misyonerliğini inandırıcı bir şekilde yürütmüştür. CHP Genel Başkanı olmanın ötesinde bu misyonun tek lideri olmuştur.
Baykal’ın bu misyonu toplumsal bir kabul görmekteyken, bundan endişe edenler komployu düzenlemiş ve parti yönetimini çıkmaza sokmuşlardır.
Öte yandan 1980 sonrası siyasi depresyon döneminde, CHP’yi Deniz Baykal toparlamıştı. 2009 yerel seçimlerinde CHP’nin aldığı oy oranı yüzde 23.3’e çıkmıştı. Aynı seçimlerde 6 büyük şehirde aldığı oy oranı ise yüzde 36’ya yükselmişti.
Deniz Baykal, insanların siyasi tercihlerinin din ve mezhep inancı etkisinde kalmasının, çağdaş ve doğru bir yol olmadığını vurgulamak için, “Türkiye Cumhuriyeti bir siyasi bilinç cumhuriyetidir, demokratik siyaset, özgür vicdan, özgür bilinç gerektirir” demiştir.
Aynı çerçevede yine Baykal, “Laiklik sadece Anayasa ve hukuk düzenlemesiyle güvence altına alınacak bir iş değildir. Laiklik bir zihniyet, bir anlayış, bir bilinç işidir. Yasalar, kurallar nasıl düzenlenmiş olursa olsun eğer o bilinç toplumsal olarak ayakta tutulamıyor ise sorun var demektir” demiştir.
Mamafih dikkat edersek, bugünkü siyasi karmaşanın, siyasi çıkmazların ve Türkiye’nin birliği konusundaki endişelerin temelinde, toplumdaki laiklik anlayışını zedelemek hedefi yatıyor.
Baykal’ın, önce insan sloganı da çağdaş bir slogandır. Tükiye’de insan haklarında bir gelişme olsaydı veya bugünkü gerileme olmasaydı, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tutumu bugünkünün tam tersi oldurdu.
Baykal insan haklarını şöyle vurguluyor, “İnsan kutsaldır, devlet işini yapacaktır. Yaparken de insanın inancına, imanına, düşüncesine müdahale etmeyecek, fiziğini de yok saymayacak. İşkence yasak, eziyet yasak. Gücü yeten gücü yeteni ezmeyecek. Devlet de insanı ezmeyecek “
Nereden bakarsak bakalım; Türkiye’nin Baykal’a ve takip ettiği misyona bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.

Yazarın Diğer Yazıları