CHP bürokrasisi ne diyor?..
Geleneksel yapısına dışarıdan bakıldığında soğukturlar... Öyle olmasa da soğuk görünmeyi tercih ederler... Hele hele siyasete çok mesafelidirler!.. Mevzuat hazretlerinin talimatı gereği siyaset konuşmazlar, gazetecilere demeç vermezler. Bir zamanlar renklerini bilmek için çok içlerine girmek lazım gelirdi. Neyse ki AKP iktidarı döneminde bu epey kırıldı. Şimdilerde, demeç vermeseler dahi devletin Valisi bile AKP'li olduğunu her yerde rahatça söyler hale geldi!..
Ancak yine de Türk bürokrasisinde katı siyasetçilik olmaz. Olsa olsa "solcu" ve " sağcı" genel başlıkları arasında ayrışırlar. Kendi aralarında mensup oldukları rengin tonlarını değiştirirler. Ne bürokratlar tanırım, CHP'li iken ANAP'lı olmuş... ANAP'lı iken AKP'li olmuş... MHP'li iken DSP'li sonra da AKP'li olmuş... Bu yazının konusu bürokratlarımızın siyasi çizgilerini veya günün koşullarına göre değişen tercihlerini eleştirmek değil. Biz, Ankara gazetecileri için bürokrasinin nabzı çok önemlidir. Duruşları ve tavırları, siyasette ne olabileceğini doğru olarak kestirmemize yardımcı olur. Onlardaki siyasete dair bilgiler ve kulisler en baba milletvekili ve bakanda dahi bulunmaz. Kulakları oldukça deliktir. Ancak, onlardan asla sayın Bakan izin vermezse demeç alamazsınız. Özel söyleşiler hep kayıt dışıdır. İsmini yazmamak kaydıyla bile çok zor kaleme alırsınız...
Neden bu uzun girişi yaptım?.. Garip bir iş geldi başıma. Stratejik bir kamu kuruluşunda sıkı CHP'liliği ile bildiğim üst düzey bir bürokrat son gelişmeler üzerine "sana bir seçim ve CHP değerlendirmesi yapsam yazar mısın?" dedi. İsmini kullanmamak kaydıyla... Bugüne kadar ADSIZ'da siyasetçilerin ve stratejistlerin analizlerini okumaya alışıksınız. Hepimiz için ilginç olur diye teklifi kabul ettim. Bu sefer de buradan buyurun;
"İnce, CHP'ye başkan olamaz...
Bizde gelenektir. Biri ortaya bir laf koyar, sağından solundan herkes çekiştirip kendince yorum katmaya çalışır. Biraz da sürü psikolojisi denen şey.
Bugün Meclis'te 8 parti temsil edilebiliyorsa, bunun 5'ini CHP, yani Kılıçdaroğlu sokmuştur. Barajı sıfırlamıştır. Adaylıkların engellenmesinin önünü vekil transferi ile çözerek açmıştır. Bütün bu kararları birileri gibi tek başına değil, Parti Meclisi ile değerlendirerek almıştır. Ülkemiz siyaseti açısından demokratikleşme yolunda seçim kazanmak kadar kıymetli sonuçlardır.
Seçimlerden önce farz edelim ki, Kılıçdaroğlu yerini İnce'ye bırakmış, CHP'yi seçimlere İnce sokmuş. Sizce sonuç ne olurdu? Bugünden daha iyi bir sonuç mu alınırdı? 'Hepinizin Cumhurbaşkanı' sloganı da tutmayacağı için kendi alacağı oylarla parti oyları eşitlenirdi belki. Kim bilir?
İnce, başarılı bir kampanya yürütmedi. Tek farkı, bugüne kadar Erdoğan'a onun tonundan cevap verebilen tek kişi olarak ortaya çıktığı için kendi tabanında bir heyecan yarattı. Ama bu bir hataydı. Senin kendi tabanının oyuna değil, kapsayıcı oylara daha çok ihtiyacın vardı. Bu tonu Erdoğan kullanabilir, onun tabanı yüzde 50. Hedefini, o tabanı korumak üzerine koymasında kendi açısından bir sakınca yok. Oysa senin tabanın yüzde 25 iken Erdoğan dili, olabilecek en stratejik hataydı. Hele ki, diploma ve apolet meseleleri, kökten CHP'ye olan nefreti körükledi.
CHP yüzde 22'de kalmışsa, İnce yüzde 31 almışsa, aradaki fark HDP'ye giden emanet oylar ve İnce bir anda muhalefetin 'çatı adayı' konumuna geldiği içindir. Bütün adaylar kendi oyunu aldı aslında. İttifak adayı olmaktan gelen oylar çıkarıldığında, Erdoğan partisi kadar oy aldı. Resmi olmasa bile 'çatı aday' yaklaşımında verilen oylar çıkınca İnce, partisi kadar oy aldı. Hatta HDP'ye giden emanet oylar partiye eklenince, partinin oylarının altında bile düşünülebilir. Keza MHP kendi oyunu aldı. Sürpriz etkisi yapan, kendi oylarını koruyacağının tahmin edilememesidir. HDP adayının oyu, emanet CHP oyları çıkınca partisi kadar. Akşener'in oyları çatı aday İnce'ye giden oylar eklenince partisi kadar. Saadet ve Vatan Partisi oyları ise yorumlanacak seviyede değil.
En nihayetinde özetlemek gerekirse; mevcudu korumak dışında ne Başkan adaylarının ne de partilerin bir başarısı yoktur. Bol gol pozisyonu ve heyecanı olan ama sıfır sıfır biten futbol maçı gibiydi son seçim.
Ancak, yine futbolda olduğu gibi, kimse çabanıza bakmaz, tabelaya bakar. Tabelada kazananlar Ak Parti ve MHP olarak açıklanmıştır. Gerisini ağzıyla kuş tutsa görmezler.
Ramazan döneminde fiyatı yükselten fırsatçılar gibi, tabelayı öne sürüp değişim vaat eden fırsatçılara da prim tanımamak lazımdır. Ana muhalefete lider olmak istiyorsan önce satacak bir ürün bulacaksın ve çok iyi pazarlayacaksın. Kek vaadi karşılığında, parlamenter sistem, adalet, demokrasi gibi ürünleri satamayan her kimse hepsini değiştirmek lazım."
Aynı MHP'de olduğu gibi!.. Sadece delege ve teşkilatlar değil bürokrasi içinde bazı etkin yapılar (ve derinler) CHP'deki dengelerin belirlenmesi açısından çok önemlidir. Dur bakali ne olacak?..
***
Bu arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Muharrem İnce'nin baş başa yemekte yaptığı "onursal başkan ol" teklifini sordum. Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi;
"Seçim sırasında Muharrem Bey gerçekten de iyi çalıştı. Zaman zaman eşi de refakat etti. Dolayısıyla seçim sonrası kendisini ve eşini bir yemeğe davet ettim olayları değerlendirmek, karşılıklı konuşmak için. Bu yemeği de olabildiğince medyanın dışında bir aile yemeği olarak düşündük. Otele giriş, çıkış bile bu konuda ne kadar dikkatli davrandığımızı da gösteriyor. Yemekte pek çok sorun konuşuldu, anılar anlatıldı. Ama bu yemekte yapılan konuşmaların ana bağlamından koparılarak medya ile paylaşılmasını doğru bulmuyorum."