Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Çelişkili yaklaşımlar

Bu günlerde birbiriyle çelişen ve insanın aklıyla alay edercesine yapılan açıklamalara, kamuoyunu oyalamaya ve aldatmaya yönelik yaklaşımlara şahit olunmaktadır.

BM Suriye kararı

BMGK'da, Suriye'yle ilgili oy birliğiyle alınan karara göre ateşkes sağlanacak, BM gözetiminde tarafların tümünün temsil edildiği bir geçiş hükümeti kurulacak, sonra da seçimler yapılacaktır.

Ateşkesin Suriye rejim güçleriyle muhalifleri arasında, zor da olsa, yapılması mümkün olabilir. Ancak Suriye'de, IŞİD'le mücadele adı altında, başta Rusya olmak üzere, muhalifleri ve kendini korumaya çalışan Türkmenleri hedef alan güçlere nasıl engel olunacağı meçhuldür. Ayrıca bu ateşkesin IŞİD'i de bağlamadığı açıktır. Bu nedenle ateşkesin mümkün olamayacağı anlaşılmaktadır.

Geçiş hükümetinde Esad olmayabilir. Ancak hükümette mevcut yönetim de yer alacağından, müzakerelerde ve seçime ilişkin kararların alınmasında anlaşmazlıkların çıkması kaçınılmazdır. Rusya'nın "Suriye'nin geleceğine Suriye halkı karar verir" açıklaması, Esad'ın seçimlerde yeniden aday olmasını mümkün kılabilecektir.

Kararın, BM'de oy birliğiyle alınmasından başka bir önemi bulunmamaktadır. Tarafların kendi rollerini oynamaya, menfaatlerini koruyacak şekilde davranmaya devam edecekleri beklenmelidir. Viyana'da da benzer mutabakat sağlandığı, ancak uygulanamadığı anımsanmalıdır.

Türkiye açısından dikkat edilmesi gereken konu, PYD'nin, ABD'yle Rusya arasında paylaşılamaması ve her hâlûkârda konumunu güçlendirmesidir.

Rusya'nın içine düştüğü durum

Rusya, düşürülen uçakla ilgili Türkiye'yi suçlamaya yönelik iddialarını ispatlamak için güvendiği kara kutunun, hasar görmesinden dolayı bilgi edinilemediğini açıklamıştır. Bu açıklamadan, elde edilen bilgilerin işlerine gelmediği veya teknolojilerinin geri kalmış olabileceği sonuçları çıkarılabilir.

Diğer taraftan, gelirinin önemli bir kısmını petrolden elde eden Rusya'nın, bilerek düşürülen petrol fiyatlarından dolayı, mevcut tutumunu, ekonomik nedenlerle, daha uzun müddet devam ettiremeyeceği düşünülmektedir. Yaptırımların devam etmesi, İran'a uygulanan ambargonun sona ermesi ve Çin'in ekonomisini düzeltememesi de bu düşünceyi güçlendirmektedir. Ukrayna, Suriye ve şimdi de Ermenistan'daki yaklaşımının sürdürülebilir olamayacağı değerlendirilmektedir.

Türkiye'nin Rusya politikasını, Rusya'nın tutumunda ısrar etmesi halinde çöküşe girebileceğini göz önünde tutarak düzenlemesinde fayda görülmektedir.

ABD'nin kaygı yaratan girişimleri

Çıkarları için her durumda Türkiye'yi gözden çıkarabilen müttefikimiz! ABD'nin, bugünlerdeki aleyhimizdeki tutumları dikkat çekici düzeydedir.

Başika kampında eğitim veren TSK personelinin eğitim ve güvenlik açısından takviyesini, "koalisyon faaliyetleri dışında ancak haberimiz var" dedikten sonra, Irak merkezi yönetiminin itirazı üzerine Türkiye'ye "geri çekin" demesidir. Irak Yönetiminin, bu itirazı Rusya'nın etkisiyle yaptığı ortadadır. Ancak ABD'nin Irak Merkezi Yönetimini yeniden kazanmak için Türkiye'yi "kuvvetinizi geri çekin" diyerek harcaması kabul edilemez.

Ayrıca, Irak Merkezi Yönetiminin gözünü korkutmak ve Barzani'nin sallanan iktidarını sağlamlaştırmak için, Türkiye'nin hassasiyet gösterdiği Bağımsız Kürdistan çağrılarına sessiz kalması da endişe vericidir. Böyle bir Barzani'ye, Türkiye'de gösterilen itibarı da anlamak mümkün değildir.

Diğer taraftan, Güneydoğu'daki şehir merkezlerinde çatışmaların devam ettiği ve PKK'nın gücünü kaybetmeye ve bölge halkının gözünden düşmeye başladığı bir dönemde, aynı çözüm sürecinin başlamasında olduğu gibi, ABD'nin yeniden PKK'yla müzakere etme telkininde bulunması da kabul edilemez.

İçerideki yanıltmalar

Güneydoğu şehir merkezlerindeki çatışmalarda, bölücü siyaset yapan parti liderinin, teröristlerin silahlarının küçük olduğunu, orantısız güç kullanıldığını beyan etmesi, onları "gençler" olarak nitelemesi ve gerilimde olduğumuz Rusya'yla anlamlı temasta bulunması vahimdir. Bu durum, TBMM'deki seçilmiş bir kısım vekillerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti'nin değil, PKK'nın temsilcisi ve bölücü olduğunu açıkça göstermiştir. Gerekli mercilerin harekete geçmemesi, onlardan çıkar sağlama beklentisinde olunabileceği kaygısını yaratmaktadır.

Yönetimin yıllardır İsrail aleyhindeki tutumuna destek veren yandaş medyanın, diğer konularda da olduğu gibi, İsrail'le ilişkilerin yeniden sağlanması aşamasında, kamuoyu algısını terse çevirmek için yürüttüğü algı operasyonu çabaları da gözden kaçmamaktadır.

Çevrede ve içeride bu kadar sorun varken, enerjimizin hâlâ, takıntı haline gelen başkanlık ve yeni anayasa konularına harcanmasının doğru olmadığını bir kere daha hatırlatmakta yarar görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları