Cami, cemaat, müftü!
Kanal-A televizyonunda hafta içi her sabah emekli müftü Osman Albayrak’a seyirciler, içinden çıkamadıkları İslâmi konuları soruyor, cevap alıyor. Gelin görün ki, burada da siyaset yapılıyor. Neymiş efendim başörtüsü sorun olmaktan çıkmış.
Türk milleti bunu Erdoğan’a borçlu imiş.
Geçtiğimiz günlerden birinde yanlış hatırlamıyorsam Van’dan bir bayan bağlandı, sorusunu sormadan önce, “Bu millete rahat battı herhalde” diyerek Erdoğan’ı eleştirenlere bir güzel hakaret etti ve emekli müftü Osman Albayrak’ı, “Gerçi siz Başbakanımızı savunuyorsunuz” diye taltif etmeyi de unutmadı.
Hanımefendinin sorusunu cevaplayan Albayrak da gülerek, “Biz, doğruyu savunmak durumundayız” mealinde bir şeyler söyledi. Yani, Erdoğan’ı eleştirenlere rahatın battığını emekli müftü hazretleri de tasdik etmiş oldu.
Doğrusunu söylemek gerekirse Erdoğan iktidarının bize batan tarafları hiç de az değil. Açık ayetlerle sert bir şekilde yasaklanan zinanın yasallaşması, bize batıyor. Domuz etinin raflara çıkması, bize batıyor. Ayakkabı kutularında bulunan milyar dolarlar, bize batıyor. Devletin uçağı ile dış ülkelere evlatların düğün davetiyesi dağıtıp gelen milyarlık mücevherlerin cebe indirilmesi, bize batıyor. Türkiye’nin bir bölgesinin “Kürdistan” ilan edilmesi, bize batıyor. Öcalan’a “Sayın”, şehide “Kelle” denilmesi, bize batıyor. Yabancılara mülk satışının mütekabiliyet esasına dayanmaması, bize batıyor. “Başörtüsü” serbestliğinin Öcalan’a özgürlük paketi içerisinde millete takdimi, bize batıyor. Mühimmat yüklü TIR’ların “Türkmenlere gıda yardımı” adı altında gönderilmesi, Türkmenlerin ise, “Bugüne kadar Türkiye’den bize hiç yardım gelmedi” açıklaması, bize batıyor. Erdoğan ve yakınlarından yüzlerce defa istenen “Mal varlığınızı açıklayın” talebine hiç cevap verilmemesi ve Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 2 milyar dolar şahsi servetinin olduğuna dair Almanya Başbakanı Merkel’in elinde belgeler olduğunun ayyuka çıkması, bize batıyor. Daha dün iş adamlarının bursları ile tahsil yapan çocukların milyon dolarlık villa sahibi olmaları, gemiciklerden filolar kurmaları, emekli dul ve yetimlerin ise simit hesabı ile avutulmaları, bize batıyor.
Tamam, Erdoğan yüzde 50 oy alıyor olabilir, amma yüzde 50 oy almayan bir kesim de bu ülkede değil, başka bir ülkede mi yaşıyor? Sonra, adaletin ölçüsü oy oranı mı? Bir tek oy alan bir görüş bile haklı olamaz mı?
Velhasıl...
Millete rehber olması gereken -emekli de olsa- müftüler, cami imamları, “Hırsızlığı kızım Fatıma da yapsa kolunu keserim” diyen Hz. Muhammed(s.a.v.) adına konuştuklarını idrak edip, en azından Deniz Feneri E.v.5 Davası’na bakarak mevcut yolsuzluk iddiaları hakkında sükût etmeleri gerekmez mi?
Üstelik elde o kadar çok karine varken ve mahkeme suçüstü yapıp tutuklamış, “Tutuksuz yargılanma” talepleri de üst mahkemelerce reddedilmişken...
Görüldüğü gibi..
Erdoğan’lı AKP, en büyük kötülüklerden birini de cami cemaatini kamplara bölerek İslâm dinine yaptı.
Cuma namazı çıkışlarında mitingler yapmak, restore edilen açılışlarda parti propagandası içeren nutuklar atmak, cami müştemilatı balkonlarından halka hitap etmek, bizim bugüne kadar hiç şahit olmadığımız siyasî atraksiyonlardandı.
Müftüsü, imamı ile Hz.Muhammed(s.a.v) makamında olanların bu değirmene su taşımaları, “BOP Eş Başkanı” olmayı ve Yahudi Cemaati’nden “Cesaret Ödülü” almış ilk ve tek Müslüman lider olan Erdoğan’ı böyle can siperane savunmaları herhalde kıyamet âlametlerinden olsa gerek..
Bütün bunlar birilerine batmıyor olabilir.
Amma bir Müslüman’a batmalı değil mi!