“Çalan kol böyle kesilir!”
Ahmet Hakan’ın dünkü köşesinden öğrendik... Usta tiyatrocu Zihni Göktay’ın başına gelmiş:
1951 yılında yazılmış “Cibali Karakolu” piyesini yeniden sahneye koymuşlar. Oyunda Emniyet Amiri Cafer, sevgilisine “Gel beni soy” diyor.
Kadın reddedince de:
“İlla hükümet mi soyacak?”
Diye espri yapıyor.
Seyircinin biri hükümeti rencide ettiğini düşündüğü bu sözü Beyaz Masa’ya şikâyet ediyor ve 1951 yılındaki hükümeti kasteden bu diyalog oyundan kaldırılıyor...
***
Cuma hutbe konuları bir ay önceden belirleniyor.
O ayın ilk cumasının hutbe konusu olan “Rüşvet” iken, 17 Aralık rüşvet mesaileri deşifre olur olmaz, Diyanet İşleri Başkanlığı cami imamlarına telefon mesajı ileterek “rüşvet” olan hutbe konusunu “Kur’an’ı anlamak” olarak değiştiriyor...
***
Mevlânâ Postnişini olan adama 1150 odalı Ak Saray ve Diyanet İşleri Başkanı’na alınan 900 milyonluk makam arabası hakkında sorular sorulduğunda:
“-Ben memleketin Cumhurbaşkanı’na, Başbakanı’na, Diyanet İşleri Başkanı’na altından saray yaptırsam doymam!”
Cevabı veriyor!
Sayın Ayşe Sucu’nun da altını çizdiği gibi İslâm dini, insanın kendi kazancına bile israfa izin vermezken...
AB kriterlerine göre 74 milyonluk ülkenin 41 milyonu yoksul, 15 milyonunu ise temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda.
İşte böyle bir ülkede Mevlânâ adına ahkâm kesen “makbul adam” devlet bütçesinden devlet büyüklerine altın saraylar yaptırsa “doymuyor” ...
***
Zaten yıllar önce de bütün Türkiye’nin itibar ettiği bir din âlimi, “Hizmeti daha ucuza yaptırın” diyeceği yerde “Kamu hizmeti yapan müteahhitlerden yardım alabilirsiniz” fetvası vermiş, bugünlere bu fetvadan alınan ruhsatla gelinmişti...
***
Dolmuşta, sokakta, ATM başında para çekerken, miting meydanında bir yankesici elini atıp cebinizi boşalttığında “hırsız var” diye bağırıp yardım isteyemiyorsunuz. O anda polisler etrafınızı kuşatıyor, yardıma geldiklerinden değil, AKP’ye hırsız dediniz, yöneticilere hırsız dediniz diye size biber gazı sıkıyor, elektrikli copla kafanızı eziyorlar...
“Hayır, ben yöneticilere demedim, hükümete demedim” diye yalvarıp yakarsanız, ağlasanız bile, “Yok ya, biz kime hırsız denileceğini bilmiyor muyuz?” diye işlerine devam ediyorlar...
***
Hırsızlığın, yolsuzluğun konuşulduğu Meclis Komisyonlarının bilgileri kamuoyu ile paylaşmasına “yayın yasağı” getiriliyor; mahkemelerin “Bu işte bir yolsuzluk var” dediği Deniz Feneri’nin Almanya ayaklarına “yayın yasağı” getiriliyor; yolsuzluğu yaptığı iddia edilenler “makbul adam, hayırsever yabancı” olarak arkalarında Türk Bayrakları ile takdim edilirken, yolsuzluk ve hırsızlık belgelerini ortaya koyanlar meslekten atılıyor; hapse tıkılıyor...
***
Sıra neredeyse Türkçe sözlüklerden “rüşvet” , “yolsuzluk” ve “hırsızlık” kelimelerinin çıkartılmasına; takvimlerden de 17 ve 25 Aralık yapraklarının yırtılmasına geldi dayandı..
***
İşte böyle bir Türkiye’de, evlerinden içi dolar ve euro dolu bir kamyon para kasası çıkan, ayakkabı kutuları ve çikolata paketleriyle ihya olan bakanların ve sabaha kadar taşına taşına bir türlü “sıfırlanamayan” milyar dolarların Türkiye’sinde dört bakan için Meclis’in yapacağı oylamada AKP’li vekillerin ne demesini bekliyorsunuz?
“Yüce Divan’a gönderir gibi” yapacak “İşte, çalan kolu biz böyle keseriz” havası atacaklar...