Çakma kahraman
Şamil Tayyar’dan dolandığı çarşafı yırtacak kahraman yaratmaya çalışan yandaş medyaya tavsiye: Ergenekon’dan çıkanlar mağdur edebiyatı yapmamışlardı
Yenişafak’tan Mehmet Gündem, “haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Şamil Tayyar ile dertleşmiş. Dertleşme diyorum zira gazetede yayımlanan ‘şey’i röportaj veya haber gibi bir gazetecilik eylemi ile tanımlamak zor. Okuduğumuz iki arkadaşın moral buluşmasının notlarıydı. Birbirlerinin damarlarına basa basa yarattıkları havanın adı “yürü be koçum kim tutar seni”ydi.
Bu buluşmanın varsa eğer ortam dinlemesinin derhal internete düşmesini, yandaş medyanın “internete düşen yeni ses kaydına... ” diye başlayan haberler ile Tayyar ve Gündem hakkında “Ergenekon ile ilişikide bulunmak”tan ihbarda bulunmalarını diliyorum...
“Olmayacak duaya amin deme”mi diyorsunuz?
Olabilecek olana “Bismillah” diyeyim o zaman. Her ne kadar, yargı mensuplarını peşinen politize olmakla itham etmiş, kimi savcıları “Ergenekoncuların kuşatmasında” diyerek yaftalamış ve kendileriyle ilgili hukuki girişimleri etkisizleştirmek için zemin yaratmış olsalar da, Yenişafak’ta yayımlanan metnin, gazetecilerden önce Cumhuriyet Savcılarını, sonra da kamu vicdanını ilgilendirdiğine inanıyorum.
Savcılıkta ısrarlı
Tayyar, bu aralar Mustafa Denizli’ye gereken hinlikte bir taktik anlayışıyla çıkmış sahaya: “Kararın, sadece şahsıma değil, iddianameyi hazırlayan savcılar ve kabul eden mahkeme heyetine mesaj niteliğinde olduğu kanaatindeyim. Çünkü sadece ben cezalandırılmadım, örtülü şekilde Ergenekon savcıları ve hakimler de cezalandırıldı. Bir şekilde HSKY’dan çıkmayan ceza, yerel mahkemeden çıkmıştır.”
Hep yaptığı gibi, savcıların, yargılamanın iddia tarafı olduğuna, karşılarında bu iddialara cevap verecek savunma tarafı bulunduğuna aldırış etmeden, adaletin nasıl tecelli edeceğini bekleme gereği duymadan, peşin hükümlü olduğunu belli ederek “Yerimiz Ergenekon savcılarının” yanı mesajını itinayla sıkıştırmış araya. Eee cepheyi genişletmek, safları sıklaştırmak lazım.
Gündem röportajın bir yerinde “Sevgili Şamil, yalnız değilsin, aldırma, bu da geçer...” demiş. Devam etmiş “Ergenekoncularla mücadele etmenin, bu ülkede hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi, istemenin bir bedeli vardı... Gerekirse hepimiz “şerefimizle” öderiz o bedeli... Zaten bu mahkumiyet hepimize...”
Tayyar, mahkemece suç işlediği sabit görülmüş bir hükümlü. İşlediği suça da, cezasına da talip olduklarını açıklamaktan çekinmeyen bu insanlar da, aylardır “şüpheli” konumundaki kişilerin, bırakın açıktan moral koçluğunu üstlenmeyi, sırtlarını sıvazlamayı... Sadece uğradıkları hukuki usulsüzlüklere değinenleri dahi “Ergenekoncu” diye jurnalleyenler. Belli ki bu cüretin kaynağı aydınlanmadan, karanlıkların aydınlanması zayıf ihtimal.
Birimiz malum davada, mesela hemcins dayanışmasıyla Sevgi Erenol’un, veya mesleki duyarlılık ile İlhan Selçuk’un, ya da her ikisini de işletip Güler Kömürcü’nün, hepsini geçtik şu anda iddianameleri bile hazırlanmamış olanlardan herhangi bir “şüpheli”nin muhatap olduğu/olacağı cezaya talip olduğumuzu açıklasak başımıza neler gelir? Hemen yarın “hay hay nasıl istersen” deyip çalmazlar mı kapımızı? Toplumun geniş bir kesimi, işte bu psikoloji ile elini eteğini bırakın eylemden, söylemden, düşünmekten bile çekmişken, bir diğer kesiminin “suça ortak olmaktan duyacağı onuru” ilan edecek kadar şövalyeleşmesi garip değil mi? Çok mu kahraman bu arkadaşlar?
“Başbakan’a söylenen sözler Baykal için ifade edilse, cezaevinden çıkamazlar”mış. “E” diyen gazeteciye dava açan Erdoğan’a göz kırpacağım diye, meslektaşlarının uğradığı maddi-manevi baskıyı “yok sayarken” insan biraz utanmaz mı?
Temsil ettikleri bu garabetin üzerine, kalkıp yargının üzerlerindeki baskısından şikayetle, geleneksel mağdur edebiyatının yeni örneklerini sunmalarını inandırıcı bulan bir Allah’ın kulu kalmış mıdır acaba? Yargı sadece sizin beğenmediğiniz kararları veren hakim ve savcıları, sizin beğenmediğiniz fikirleri savunan aydınları, beğenmediğiniz tezleri dillendiren gazetecileri, beğenmediğiniz rejime sahip çıkan askerleri -içinizden geçtiğine inandığım tabirle- “sürüm sürüm süründürürken” mi tarafsız?
Nostradamus’un torunu
“2010 sonu veya 2011 başında cezaevine girme ihtimalini yüksek gördüğüm için sürpriz olmadı” diyor Tayyar.
Gündem’de “tık” yok. Gazeteci dediğin “Müneccim misin kardeşim” demez mi bu beyan karşısında? Nostradamus’un torunu musun, ayıyla, yılıyla ceza tarihi veriyorsun?
“Bu konuları yazmaya başladığı andan itibaren Ergenekon ile ritmik bir ilişkisi olduğunu” da anlatmış uzun uzun. Hatta “kasa”sının cenazesi parasızlıktan ortada kalan bu örgüt(!) kendisine “1 milyon dolar rüşvet” teklif etmiş. Öyle imzasız mektuplarla da değil. “Ergenekon’la bağlantılı olduğunu düşündüğü bir gazeteci” aracılığıyla.
Polisiye filmleri aratmayan sahneler yaşamış mesela bizim acar gazeteci: “Benden başka bir amaçla görüşme talep ettiler, biraraya geldik, cep telefonlarımızı kapattılar, basit bir üst kontrolü yapıldı, güvenli bir ortam oluştuğunu düşündüklerinde bu teklif yapıldı. ”
Bunca olay oluyor da, topraktan bomba fışkırsın diye ekolojik dengeyi bile bozan Rabbim, bu şer eylemlerinin ortam kaydını Taraf’a sızdırmıyor. Olur şey değil.
“Şantajla esir düşmüş ve her istediklerini yapan çok önemli bir başsavcı var” mış. Tayyar diyor ki “Keşke yiğitlik yapıp itiraf edebilse...”
Aslında savcılar kapısını çalıp “Kim bu savcı?” diye sormadan, “suçluyu gizlemek”ten hakkında soruşturma başlamadan, yasalara saygılı her vatandaşın yapması gerektiği gibi, kendisi bir yiğitlik yapıp ihbarda bulunsa daha yerinde olmaz mı?
Davanın kara kutusu mübarek. Bitmiyor verir gibi yapıp saklamayı sürdürdüğü, aba altından sopa gösterir gibi bilgi paylaşımı: “1 numara İstanbul’da izole edilmiş bir hayat yaşıyor, örgütle de bağlantıları büyük ölçüde koparıldı, etkisiz eleman durumundadır.” Hazır C.G. teslimatı ‘sucukçunun önünde katil enseleme operasyonu’na döndürülmüşken, bir de “1 numara yakayı ele verdi” bombası patlasa da şanı yürüse emniyet teşkilatının fena mı olur? Hiç mi insafın yok Şamil? Neden saklıyorsun “asrın örgüt lideri”ni?
Laf salatası ekşi olmuş
Bayram ertesi birden ortamı germeyelim diye işi şakaya vurduğumuza bakmayın. Tayyar ile Gündem, elele verip, ‘yerlerse’ diye laf salatası yaptıklarını zannediyorlarsa “limon suyu”nu fazla kaçırmışlar. Haliyle bize de yüzümüzü ekşitip “Şamil Tayyar kendisine gerçekten rüşvet teklif edildiyse, bir numarayı biliyorsa ve bunlarla ilgili adli makamlara bilgi vermiyorsa suç işlemiş olmuyor mu?” veyahut “Söyledikleri hayal ürünü ise bu kez de “suç uydurma” suçu işlemiyor mu?” diye sorma hakkı doğurmuşlar..
Gündem’in “Ergenekon davası iddianamesinden ve eklerinden haber yapılması yolu kapanıyor mu? Ergenekoncular koruma altına mı alınıyor? Yargı tarafsızlığını kaybetti mi? Bu ceza Şamil Tayyar üzerinden Ergenekon savcılarının da mahkumiyeti midir? Meydan okuma mı? HSYK’nın sonuçsuz kalan girişiminin devamı mı?” sorularıyla, ilgili tahrikatör ve hedef göstericileri motive ettiği sözde röportajı belli ki yandaş medyayı dolandığı çarşaftan kurtaracak bir kahraman yaratmak üzere tasarlanmış.
Ama alışkanlık işte. Tayyar’ı Ergenekon kahramanı ilan etmeye çalışırken, “gözü pek” bir savaşçı olarak konumlundıracaklarına, mağdur edebiyatı alışkanlığına yenilip “acıların çocuğu” yaratınca projeleri en başından ellerinde patlamış...
++++++
Hukuk bir gün herkese lazım oluyor
Star yazarı Şamil Tayyar, “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçundan 1 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. Ceza ertelendi. Kimi hukukçular ve yazarlar, söz konusu görüşmenin iddianamenin eklerinde yer aldığını, dolayısıyla aleniyet kazandığını belirterek verilen cezayı eleştiriyorlar. Konuyu basın hukuku konusunda uzman bir isme, CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü’ye sorduk. Dediği:
- Yargıtay’ın özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarıyla ilgili içtihatları var; özel hayatın gizliliği süreklilik arz eden bir gizliliktir, bu gizlilik bir defa ihlal edilmekle ortadan kalkmaz, aleniyet kazanmaz, diyor. Özel hayatın gizliliğinin birileri... Örneğin Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz tarafından ihlal edilmiş olması başkalarına onu mesnet gösterip yeni bir ihlal hakkı vermez.
Bizce... Hiçbir gazeteci mesleki çalışmalarından dolayı hapse atılmamalı... Ama gazeteci de yasa, ahlak ve ilkelere uygun davranmalı. Maalesef Ergenekon sürecinde yasalar, örneğin soruşturmanın gizliliği emniyet ve savcıların bizzat basına sızdırdığı bilgilerle ihlal edildi. Şamil Tayyar bu çerçevede eleştirilen gazetecilerdendir. Hukuk bir gün herkese lazım oluyor...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
ESKİ BAYRAMLAR...
Kurtul şu klişeden
Diyorsun ki hüzünle... “Sabah hepimizden önce kalkan annem, bayram kahvaltısını hazırlamaya koyulurdu. Ben babamla camiye gider, cemaatle bayramlaşır, akabinde eve dönerdik heyecanla... Sonra da kabristana gider, rahmetli büyüklerimizi ziyaret ederdik.” E sen de hazırla kahvaltı... Yasaklandı mı kabir ziyareti?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Daha önceleri, neredeydiniz?
Türk tiyatrosunun “yaşayan efsanesi” Yıldız Kenter, 67 yaşını geçtiği için hocalık yaptığı konservatuvardan aldığı maaşının kesilmesinden yakınmış ve “Bundan sonra 600 lira emekli maaşıyla geçinmeye çalışacağım” demiş. Yaşlı insanlara bakış açısının üzücü olduğunu, kendilerine adeta “Yeter artık yahu, ölün” gibi bir tavır sergilendiğini söylemiş...
Sevgili Yıldız Hanım... Hayatınızı tiyatroya adadınız ve bugüne kadar yüzlerce oyun sergilediniz...
Peki; bu oyunların kaçında, herhangi bir konuda toplumsal sorumluluk üstlendiniz? Kaçında yaşlı insanların, kimsesiz çocukların, sömürülen işçilerin, açlıktan sürünen işsizlerin, itilip kakılan aydınların, işkencelere alınan yazarların, sabahın köründe götürülüp bir daha kendilerinden ses alınamayan öğretmenlerin, öğrencilerin durumundan söz ettiniz?
Devlet, yıllardır onları insan yerine koymazken ve sizin deyiminizle, “Artık ölün” derken, Boğaz’ın kenarındaki lüks yalının duvarları acaba bu sesleri geçirmiyor muydu da, sizden hiç ses soluk çıkmıyordu? Eğer bir ülkenin aydınları, sanatçıları; yoksulluğun, sömürülmenin, itilip kakılmanın kader olmadığını ağızlarına bir kez bile almamışlarsa... Gün gelip, “çemberin dışına itildiklerinde” yoksulluktan, sömürülmekten, itilip kakılmaktan yakınmaya hakları olabilir mi?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Baldırıçıplaklar semirirken...
Sosyal demokrat bir partinin genel sekreterliğinden İslamcı bir partiye yanaşarak bakan olan dünyanın en büyük siyasi döneği... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay demiş ki: “AKP ile halk ortaya çıktı. Fransız Devrimi’nde de ilk baldırı çıplaklar sokağa dökülmüştü. İlk defa Türkiye’de toplumsal değişim yaşanıyor. Bir zihniyet devrimi yaşanıyor.”
Büyük dönek itiraf ediyor: Karşıdevrim yaşanıyor. Cumhuriyet’in yurttaş yaptığı halk, AKP’nin sadakalarıyla baldırı çıplak olmuş. AKP’nin içindeki ve çevresindeki “baldırı çıplaklar” ise her gün biraz daha semiriyor; servetine servet katarak “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” naraları atıyor.
* Deniz Som / Cumhuriyet
++++++
Bayramımızı zehir ettiler
Annemle birlikte babamızı ziyaret için Karşıyaka Mezarlığı’na gittik. Ayağı sakat olduğu için yürüyemiyordu ve arabayla gitmek istedik. Araç girişi yalnızca 5 nolu kapıdan diyerek oraya yönlendirdiler. O kapıya gittiğimizde de, “O zaman sakat raporu getireceksin” yanıtını verdiler. Israr edince de hakaret ettiler. Sokakta yol kesen çapulculardan hiçbir farkı yok. Bayramımızı zehir ettiler.
* Yalçın Bayer / Hürriyet
++++++
Alkış mı bekliyorsun!
Nazlı Ilıcak HaberTürk’te yayımlanan bayram söyleşisinde “Kocalarıma aşık olmadım”, “Torpille gazeteci oldum” gibi manşetlik ifadeler kullanmış. Belki “Allah’ın bildiğini kuldan niye saklayayım” diye düşünmüştür...Yine de önce şahsiyetini, sonra da mesleği gereği savunduğu ahlaki değerleri sorgulatacak olan özelliklerini saklayıp gizleyeceğine, sözüm ona samimiyet gösterisiyle yedi cihana ilan etti diye alkış veya madalya bekliyorsa daha çok bekler... Hem hayatta “mahrem” diye bir şey de kalmadı mı canım?
++++++
MİNİ YORUM
Devir teslim
Bayram bitti, sayfa nöbetini okuyucudan devralma zamanı. İki günde elimizde sayısız yazı ve yorum birikti. Yayımlayamadık diye çöpe gidecek zannetmeyin. Her biri çok değerli ve uygun olanları önümüzdeki günlerde sayfada mutlaka değerlendireceğiz. Şimdi bir de düzeltme: Cengiz Önal imzalı yazıda, farklı kökenden gelen vatandaşlarımız arasında sayılan Tatarlar Avrupa’dan Orta Asya’ya kadar geniş coğrafyada tarihi mücadeleler vermiş olan soydaşlarımız olarak “öteki”leştirilemeyecek kadar bizdendir.