Burası gerçekten Türkiye mi?
Şimdi de Sayın Arınç çıktı piyasaya...Önce Başbakan, “Benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye bile yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim” diyebilmişti.
Oysa millet, adalet ve Allah(c.c.) böylesine gözle görülür, elle tutulur, mahkeme kararları ile elde edilen suç delilleri ortada iken bir babanın oğlunu evlatlıktan reddetmesini değil, mahkemelerde hesap verip aklanmasını isterdi...
Ama Başbakan, “Hayır” dedi, “Cezayı ben veririm...”
İyi de kardeşim suç işleyen evlatların cezalarını babaları verecekse ve her suçlunun bir babası olduğuna göre mahkemelere ne gerek var o zaman?
Hükûmet Sözcüsü Bülent Arınç da, “Şimdi ‘şu adam şunu, bu adam bunu yaptı’ Allah cezasını versin. Kimin ne yaptığını yargı ortaya koyacak. Bunun hesabını o insanlar verecek. Şöyle veya böyle bir karar ortaya çıkacak. Bizim hükümet olarak, parti olarak bu işlerle en ufak bir ilişkimiz yok. Bunu kimse iddia edemez” demeye başladı.
Sayın Arınç nasıl “İddia edemez!” diyor, diyebiliyorsunuz?
İş “iddiayı” çoktan öte geçmiş, “Bilgi ve belge ile” mahkûmiyetler alınmış. Hadi fanatik tabanı kandırıyorsunuz, polisleri savcıları hiçbir AKP’liye hesap soramaz hale getirip mahkemeleri de kendinizi aklamaya hazır hale getirdiniz, Allah(c.c.)’ı nasıl ikna edeceksiniz?
Villaları, kat karşılığı imar planlarındaki değişiklikleri ve pek çok şunları bunları geçtik, bu konularla ilgili ses ve görüntü kayıtlarını da geçtik..
O kasaları, o ABD Doları ve Euro dolu ayakkabı kutularını cinler-periler mi yerleştirdi odalara?
Seçimler yaklaşırken yeni bir atakla karşı karşıyayız.
İçişleri Bakanlığı’ndan istifa ettirilen Muammer Güler ve Ticaret Bakanlığından istifa ettirilen Zafer Çağlayan da son günlerde, “Alnımız ak, abdestimizden şüphemiz yok” türünden meydan okumalara başladılar, “Yüzünüzü kızartacak hiçbir şey yapmadık” diye karşı saldırıya geçer oldular.
Herhalde liderleri “Yahu ne duruyorsunuz, benim yaptığımı yapsanıza” imasında bulundu, “En iyi savunma, saldırıdır” silahına sarıldılar.
Tamam da, insan hiç olmazsa evdeki kasaların, para sayma makinelerini ve koldaki bir apartmanı komple satın alabilecek saatin hesabını verir de öyle çıkar meydana...
Bütün mesailerini “gerçeği örtmek” için harcıyorlar. Bazı gazetelerin satın alınması için oluşturulan “Para havuzu” haberlerine yasak getirmek meselâ bu gayretlerden en ilginci... Mâdem çiğ yemediniz karnınız ağrımıyor, öyleyse bırakın meslektaşlarımız mesleklerinin 5K-1N’nin gereğini yerine getirsin!
Biz bu satırları yazarken internet ortamına Erdoğan’ın Türkiye’sini çok iyi özetleyen bir haber düşüyor.
Bir polis AKP ilçe başkanlarından birinin ehliyetine el koyası arabasını çektiresi...
Yani rutin görevini yapması, AKP’li ilçe başkanının da valiyi arayıp, “Şu işi hallet” türünden ricada bulunması... Yani İl Başkanının da Başbakanının izlediği yolu takip etmesi..
Vali’nin ise polisi ikna edememesi, ikna olmayan polise Devletin valisinin “O. Çocuğu” demesi...
Ve bu haberin altına okurlardın birinin, “Halka gavat diyen Adana Valisi’nden birinciliği alan vali” diye yorumda bulunması...
Biz bir kâbus mu görüyoruz?
Yoksa..
Burası gerçekten Türkiye mi?