Bunlardan dost olur mu?
İl, ilçe ve beldelerin bunlar gelsin de çok para kazanalım diyerek isimlerini değiştirmek istediğimiz insanlar, biz Türkler için acaba hangi duyguları besliyorlar?
Merhum Cemil Meriç “Bu Ülke” sinde hatırlatır:
Montesquieu, “Türkler dünyanın en çirkin insanları idi. Karıları da kendileri gibi kaknemdi. Rum dilberleri görünce akılları başlarından gitti. Başladılar kız kaçırmaya.”
“Zaten ezelden beri hayduttular!”
“Türkler eşek olacak öbür dünyada. Yahudileri sırtlarında cehenneme taşıyacaklar!”
“Türkler, bütün kavimlerin en cahilidir!”
İşte, Avrupa dünya görüşünün temellerini atan Montesquieu’nun Türkler hakkındaki görüşleri.
Yakup Kadri “Yaban”ında Cihan Savaşı’nda bu Batı ile boğuşurken bir kolunu kaybeden roman kahramanı Binbaşı Mehmet Celâl’in dilinden onların gerçek yüzlerini şu cümlelerle dile getirir:
“-Gördüm, gördüm. Medenî insanların hepsi benim önümde bir geçit resmi yaptılar. Racine’lerin, Voltaire’lerin Fransızları; Bacon’ların Shakespeare’lerin İngilizleri; ve hünerli İtalyalılar ve yıldırım zapt etmişlerin çocukları hep, kendilerine mahsus kılıkları, kıyafetleri, renkleri, konuşma ve gülüşmeleriyle benim önümden geçtiler. Ne terbiye görmemiş, ne galiz, ne iğrenç, ne çirkin bir goril sürüsü.
Bunlar yırtıcı ve barbar bile değiller. Gasp ettikleri şeylerle avurtları şiştiği vakit ve kendi aralarında oynaşırken bana, tarife sığmaz bir gönül bulantısı, bir ruhtan tırmalanır duygusu, bir derin kasvet gelirdi.”
O, “Sefiller” ini neredeyse bütün öğrencilerimize ders kitabı gibi okuttuğumuz o Victor Hugo:
...
“Ne zaman? Yarın olmaz! Bu akşamdan!
Silahlar! Atlar! Bir gemiyle Tulon’dan!
Bir gemi, en iyisi kuşların kanatlarından!
O, Osmanlı kaplanlarını göreceğiz hepimiz
Tanıyacağız ceylân ayaklarıyla kaçışlarından”
Der ve Yunanistan isyanı başarıya ulaşınca o çok mutludur. Tekrar kaleme ve kâğıda sarılır:
“Mavi gökten de güzel, bakın şu simsiyah gökyüzüne.
İhtiyar Türk devi yıkıldı işte Doğu’nun üstüne!
Yunanistan artık hür ve mezarında Byron
Alkış tutuyor anlı şanlı Naverin zaferine!”
Yunanistan’ın bağımsızlığa kavuşmasından 5 yıl sonra, 1885’te ölen Victor Hugo, eğer aynı Yunan’ın İzmir’e çıktığı günü de görseydi herhalde hıçkırıklar içerisinde bir Yunan destanı yazar, tekrar Piyer Lermit kılığına girip bütün Haçlıları Türklerin üzerine çullandırmak için şehir şehir dolaşırdı.
Ve aynı Hugo, Yunan’ın denize döküldüğünü duyduğunda ise bu acıya dayanamaz, kalp krizinden geberip giderdi...
Şimdi biz yukarıdan beri örneklerini verdiğimiz Avrupa ruhunun, Avrupa zihniyetinin Türkler hakkındaki gayriahlaki bu tavrını bile bile, Türkleştirdiğimiz şehir ve ilçeleri, onların bu topraklarda hak iddia etme senetleri olan Haçlı isimleri ile değiştirirsek...
Ve üstelik bunu para için yaparsak kendi geçmişimizi inkâr etmiş ve bir bakıma, “Siz haklısınız, biz bu toprakların sahibi olmayı hak etmiyoruz” demiş olmaz mıyız?
Basiret bu kadar mı öldü!