Bülent Arınç korkutuyor
Kendisini ve ailesini tahriklerinden korumak isteyenlerin “tecrübeli” siyasetçiyle ne alıp veremediği olabilir. İşte Arınç’ı izleyenlere “sabır” ve “metanet” temennisiyle sona eren o satırlar...
Diyarbakır’a gidiyor, Ardahan’ın Damal ilçesinde her yıl dağlara düşen Atatürk siluetini görmek için toplanan insanlarla “Allah size akıl fikir versin” diyerek alay ediyor. Hani tercihlere, düşüncelere saygı amacıyla açılım yapıyorlardı.
Acaba Başbakan yardımcısı böyle
bir konuşmaya neden ihtiyaç duyuyor? Kaldı ki, Damal festivali Haziran ayında yapılıyor. Onu eleştirmek için neden bu kadar bekliyor ve neden Diyarbakır’ı
tercih ediyor?
Sayın Arınç pekâlâ biliyor ki, bu işler bir sevgi meselesidir. Kimi insan Atatürk’ün siluetini görünce heyecanlanır, kimi insan şeyhinin çoraplarını koklayınca.
1995 yılından beri parlamentoda olan, görev yaptığı iki parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Bakanlık, Meclis Başkanlığı, gurup başkan vekilliği görevlerinde bulunan 62 yaşındaki Bülent bey “3-5 yıllanmış, kaşarlanmış siyasetçi ile uğraşmayacağız” diyor.
Türkçeyi kullanmada çok başarılı olan Arınç’ın yıllanmış, kaşarlanmış deyiminin Türkçemizde ne anlama geldiğini çok iyi bildiğinden eminiz. Peki, bunları kime söylüyor, kimi tarif ediyor? Yoksa herkesi kör, alemi sersem mi sanıyor?
Darbecilere karşı ne kadar dik durduğunu anlatırken “Şapkasını alıp kaçanları unutmayın. Elindeki kâğıtları titreyerek okuyanları görmezden gelmeyin. Biz böyle yapmadık. Biz Allah’tan başka kimseden korkmadık” diyor.
28 Şubat müdahalesi Bülent Arınç’ın partisine karşı yapılmamış mıydı? O dönemde Sincan’da tanklar yürümemiş miydi? Boris Yeltsin’in Rusya’da rarbeci tanklarının üzerine çıktığını hatırlarız, fakat Bülent beyin hiç böyle bir fotoğrafına rastlamadık. Bildiğimiz kadarıyla o da şapkasını değil ama çantasını alıp gitmişti.
Bu üslup ve zihniyet sahiplerinin
toplumsal barışı tesisi edeceklerine kim inanır?
Ben kendimi bu tür tahriklerinden koruyup, farklı düşüncedeki eşim, dostum hemşerimle kötü olmamak ve ruhen de rahatsız olmamak için çareyi buldum. Bülent Arınç’ı izlemiyorum, çocuklarıma da izlettirmiyorum. Allah izleyenlere sabır ve metanet versin.
Not: Bu yazı kaleme alındıktan sonra AKP Kars il başkanının görevden alındığı haberi geldi. Hani birkaç ay önce tantanalı bir kongreyle, delegelerin hür iradeleriyle seçilen başkan vardı ya, meğer O Başbakan’a rağmen seçilmişmiş. Tamda bu haberi aldığımda televizyonda
İçişleri Bakanı “ ülkemizde demokrasinin standart’ını yükseltmek için çalışıyoruz” diyordu.
Settar Kaya
+++
Gorilinizin kim olduğunu
öğrenmeye hazır mısınız?
Daniel Simons ve Christopher Chabris adlı bilim adamları 1999 senesinde Harward üniversitesi’nde “goril” adını verdikleri bir deney gerçekleştiriyorlar. Deneyin amacı insanların küçük ve önemsiz işlere konsantre olmaları sağlanır ise, küçük şeylere odaklanmalarından asıl büyük resmi görmelerinin nasıl zorlaştığını kanıtlamak.
Deneyde gönüllü deneklere 45 saniyelik bir basketbol maçı seyrettirilir. Toplam 2 takım vardır, bir takım siyah diğer takım ise beyaz formalar giymektedir. Deneklerden çok basit bir görev olan “beyaz takımın kendi arasında kaç defa topu dolaştırdığını saymaları” istenir. Deneklerin tamamına yakını doğru yanıtı verir.
Daha sonra deneklere maç sırasında gözlerine hiç olağan dışı bir şey takılıp takılmadığı sorulduğunda ise yarıdan fazlası “hayır” yanıtını verir. Sonuç gerçekten şaşırtıcıdır; çünkü 2 takımın maç yaptığı sırada GORİL kılığına girmiş bir kadın sahada yavaş adımlarla yürüyerek ağzını kameraya doğru kocaman açıp göstermiştir...
Deneklerin yarıdan fazlası ise bu olayı farkedememiştir...
Ünlü bilim adamları deneklerin bir bölümünün paslaşmaları saymakla o kadar meşgul olduklarını ve bu sebeple koca gorili bile farkedemediklerini belirtmiştir! Aynı deney bir grup İngiliz bilim adamına da uygulanmıştır ve sonuç değişmemiştir. Gerçek hayatta işte aynen böyledir bazı insanlar önlerine konulan işlere aşırı odaklanmaktan dolayı yaratıcı ve aykırı düşünme yetilerini kaybederler.
Bugün Türkiye’de gündem işte böyle değiştirilmektedir! Halkımızın teröristlerin affedilmesine tepki vermesi, gelen domuz gribi aşılarının kalitesi, peşi sıra gelen zamlar, genetiği değiştirilmiş gıdalar vs gibi asıl büyük resimleri görmesi sunni gündemlere odaklanması sağlanarak engellenmektedir.
Muhalefete düşen temel görev ise “goril” in görüntülerini çekerek her fırsatta ve her yerde halka karşı karşıya olduğu tehditi hatırlatmaktır!
Engin Balım
+++
GÜNÜN SÖZÜ
Financial Times, “Açılım Türkiye’nin nüfuzunu artırdı” diye yazmış.
Sadece nüfuzunu değil nüfusunu da artırdı.
Şimdilik 34 kişi.
Fahrettin Fidan
+++
‘Bizim Taha’ var ya; hiç bizim olmadı!
Bizim Taha aslında bizim değildi, bizimle birlikte, bizim fikriyatımızla
yetişmedi.
Türk’e has, ama her zaman Türk’e zarar veren hoşgörümüzden istifade ile bizim içimize sızdı ve baştacımız, başyazarımız oldu.
Zamanı gelince de viraj alarak asıl fonksiyonunu icra etmeye başladı.
Çünkü bizim Taha,
beynelmilelci bir sağ fraksiyon olan
“Yeniden Milli Mücadele” grubunun içerisinde yetişti
bize gelin gelmeden önce....
Bunlar yıllarca bizimle mücadele ettiler; “Türk milleti yok,
İslam milleti vardır” diye...
MTTB’deki Gül’ler, Erdoğan’lar, Koru’lar da öyle demiyorlar mı?
Türk deyince tüyleri diken diken
olmuyor mu?
Öbür Taha nerde yetişti?
Aynı beynelmilelci fikirlerle
yetişmedi mi o da?
Bu gün Tahaların aynı yerde
buluşmalarında şaşılacak bir yön yok.
Çünkü her şey aslına rücu eder..
Siz hatırlamazsınız belki,
yaşınız daha genç sanırım.
Bizim Taha’nın mensubu olduğu
“Yeniden Milli Mücadelecilerin”
dergileri olan
“Yeniden Milli Mücadele”nin
1969 yılı sayılarını bulabilirseniz,
Adana İmam Hatip Okulundaki
ülkücülerle kavgalarını ve ülkücülere,
Türk
Milliyetçiliği’ne bakış açısını
çok net görürsünüz.
Bir söz vardır; Aslühu, neslühu...
Katranı kaynatmakla olur mu şeker, cinsini öptüğüm cinsine çeker...
Gün, her kesin aslına döndüğü,
herkesin her şeyin kendini gerçek
kimliğiyle açığa vurduğu gündür...
R. Dündar Tanrıverdi
+++
İyi geceler
sevgili ulusum...
Gözlerimizi, tüm gerçeğin gerisinde kalarak
Yarının, güzellikleri için kapatalım geceye...
Beton yığınları arsında yaşadığımızı ,
Yasal olmayan yasal ortamların yaratıldıgını unutarak
İyi geceler ulusum
İyi geceler karnını tıka basa doyuranlar
Ve, ve iyi geceler sizlere yalancılığı başarı sayanlar.
Sapkınlar.
Hadi kendimize tüm riyakarlıktan arınmış iyi bir gece dileyelim.
İyi geceler yüreğimde sakladığım isimler.
Hamdolsun benim le kalan sadık geceye,
Benden alamadıkları tek geceme
İyi geceler...iyi geceler...
Zeynep Aydınoğlu
+++
Romanlar “aydınlar”a örnek olsun
Kaynak 23.11.2009 atv ana haber bülteni. Hükümetin Kürt açılımından sonra şimdi de roman açılımı yamayı düşündüğü açıklamaları üzerine roman kardeşlerin görüşleri alınıyor. Kırk yaşlarındaki bir bey, açılım ve ayrışımın kimseye faydası olmayacağını, hükümetin iş yapacaksa, iş sahası yaratmasını, bir bayan da kimsede taneyle karanfil alacak paranın olmadığını ve bir iş yapılacaksa ekonominin düzeltilmesini istiyor. Romanlar hükümetten de, aydın geçinenlerden de, o meşhur gazeteci müsveddelerinden de, “kürt lideriyim” diyerek ülkeyi sonu uçurum bir maceraya atan malum zatlardan da daha akıllı!
En azından hükümetin öncelikli görevlerini biliyorlar...
Mehmet Şakalar
+++
Devlete başkaldırının adı, halk isyanı oldu;
Utanmasalar “soykırım” da diyecekler
Tarih, milletlerin hafızasıdır.
Doğru okumayan, bilmeyen milletler yok olmaya mahkumdur.
Dersim (Tunceli) Fransız ve Ermeni güdümündeki, derebeylerin hakimiyetinde, bir bölge idi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Hatay topraklarını Fransızların elinden kurtarmaya çalışırken; Fransızlar Hatay, İngilizler de Musul’daki emelleri nedeniyle Doğu illerinde çeşitli faaliyetleri yürütmekteydi.
(Aynen şuan Karadeniz’de İsraillerin yerel halkı bilgilendirme gerekçesiyle yaylalarında cirit atmakta, Bu bölgeden toprak, taş vb örnekleri alarak yetişen bitkilerin GDO larıyla ilgilenmekteler) olduğu gibi.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Dersim halkı yani şuan ismi Tunceli olan ilimizdeki halk Seyyid Rıza denilen cahil, dini otoritelerin ve zorba aşiret ağalarının sultası altında idi. Bölgedeki Sünni aşiretlerle-Alevi Bektaşileri iyi geçinemiyorlar, hatta çatışmalar yaşanıyordu.
Zaman zaman Dersim’liler devlet otoritesine de karşı geliyordu. Bölgedeki Fedeol yapı, ağalık sisteminden kaynaklanan
sorunlar yaşamaktaydı.
Dersim isyanı askerlik yapmak istemeyen, devlete vergi vermek istemeyen aşiretlerden oluşan yaklaşık 4 bin kişinin başlattığı devlete başkaldırıdır.
“Dersim halk isyanı değil, derebeylik, aşiretlerin isyanıdır”
Nuri Yüceer
+++
MİNİ YORUM
Hindi menüsü
Son dönemde dış basında çıkan “Türkiye” yorumlarından rahatsız olan çevrelere sözde bir “ümit” aşılıyor Cengiz Çandar. “Hepsi o kadar kötü değil canım özgüven duymamızı gerektiren bir sürü konumlandırma da yapılıyor...” mealinden bir şeyler. Böyle bir yazı Kurban Bayramı ile Şükran Günü kesiştiği için Kuzey Amerikalılar’ın sofralarından “Turkey” eksik olmuyor benzetmesi ile sunulunca, insan kendini lop et hissetmekten alamıyor nedense...