Bu zihin uygarlık yaratamaz
"Açlık, fakirlik, kuraklık ve gelir adaletsizliğinin en yoğun hissedildiği ülkeler ne yazık ki yine İslam ülkeleridir." Bu cümleyi Sayın Cumhurbaşkanı İSEDAK toplantısında söylüyor. Söylüyor ama Türkiye'yi de tam 17 yıldır AKP iktidarlarıyla yönetiliyor.
Basın, her gün yolsuzlukları, usulsüzlükleri, adam kayırmaları, işten çıkarmaları ve işsizliği yazıyor. Yani üretememeyi, adaletsizliği, insanlarının umudunun gün geçtikçe tüketildiğini yazıyor.
Ne tuhaf değil mi?
Böyle bir gündemin içindeyken yukarıdaki tespitler birbirine ne kadar da zıt. Eğer sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi "Gıda açığı bulunan dünyanın düşük gelirli 54 ülkesinden 28 tanesi İslam İş birliği Teşkilatı üyesi" ise, 17 yıl boyunca AKP iktidarlarının bundan ders çıkarması gerekmez miydi?
Ama çıkarmadı.
Söylenen ve tespit edilenle, uygulanan ve yaşanmakta olan (gerçeklik) birbirine o kadar tezat ki insan ne diyeceğini bilemiyor
"İslam ülkeleri olarak dünya nüfusunun yüzde 24'üne sahipken, küresel ticaretin sadece yüzde 9.7'lik kısmını temsil ediyoruz. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatımızdaki payı, yüzde 4'ü bile bulmuyor. Müslümanlar olarak üzerimize serilen ölü toprağından hala kurtulabilmiş değiliz."
Bu sözlere ve tespitlere de itirazımız olamaz.
El hak doğrudur.
Bizim merak ettiğimiz; 'bütün bunlar bilinmesine rağmen Türkiye neden bu halde' sorusunun cevabıdır.
İşte bakın asgari ücret tartışmaları başladı. Ondan önce günlük kullanımda olan tüm tüketim maddelerine zam geldi. Başta emekliler olmak üzere çalışan kesim memnun değil.
"Müslüman toplumları; Hıristiyan Budist, Hinduist ve Şintoist dünyadan daha geriye iten, sorunlu hale getiren nedir" derseniz, ekonomik, siyasal, sosyal, psikolojik ve zihinsel birçok açıdan verilmiş pek çok cevap bulabilirsiniz.
Ama bir de bunların üstünde adına zihniyet dediğimiz, akıl ve fikir dünyamıza hükmeden alan var. İşte bunun örneğini Cumhurbaşkanının açıklamasıyla aynı zaman dilimine denk gelen köşe yazarı A. Dilipak'ın açıklamalarında görebilirsiniz.
Zamanlaması mükemmel iyi bir örneklem.
Dilipak diyor ki: "Gay ve lezbiyenlerin birlikte yaşaması bireysel ve çağdaş bir tercih olarak hoşgörüyle karşılanırken, erken evlilik konusunda devletin müdahaleci tavrı kabul edilemez. Bu konudaki sınır, kişinin inancıdır…"
Sözde Müslüman zihnini yansıtan patoloji işte bu.
Neyi nereye bağlıyor görüyor musunuz? Yetişkin ilişkisi ile çocuk ilişkisini eşdeğer kabul ederek birbiriyle kıyaslıyor.
En büyük mantık patolojisi de bu.
Mantık okuyan herkes bilir: "Bir şey kendisinin aynısıdır. Başkası olamaz." Ama yazar, çocuk gelin ile, gay ve lezbiyeni özdeşlik kurarak anlatıyor. İslam'a göre her yetişkin, amellerinden sorumludur. Yetişkin kimsenin eylemlerinden (amellerinden) sorumlu tutulabilmesi için özgür olması gerekir ki irade ortaya koyabilsin. Bu sebepledir ki tüm özgür kimseler seçme ve eylemde bulunma hakkına sahiptir. Dolayısı ile gerçekleştirdiği her eylem (amel) sorumluluğun gereği olarak ahirette hesaba çekilir.
Peki çocuk nedir?
Yetişkin olmayan, dolayısı ile özgür irade yeterlikleri gelişmemiş, büyümemiş, büyüme aşamasındaki kimsedir. Sorumlu olmayan kimsedir. Zaten bu durumda olduğu için ona çocuk diyoruz. Abdurrahman Dilipak zihniyeti, mantıksızlığı İslam'ın gereği göstererek, sözde "aile mahremiyetine" sığınarak, "devlet karışmasın" diyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, İSEDAK Toplantısı Bakanlar Açılış Oturumunda yaptığı konuşmada; "Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatımızdaki payı, yüzde 4'ü bile bulmuyor. Müslümanlar olarak üzerimize serilen ölü toprağından hala kurtulabilmiş değiliz" diyor..
O ölü toprağı zihniyet patolojisidir.
Bu zihin dünyası uygarlık yaratamaz. Ancak çocukları nasıl yatağa atacağını mantığa büründürmeye çalışır, o kadar.