Bu yapıdan, milli hükûmet çıkar mı?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Başbakan Erdoğan’ın yüzü eskimiş, gerçek niyeti belirmiş, maskesi inmiş, foyası ortaya çıkmış, heyecanı kaybolmuştur. Başkanlık hesapları suya düşmüş, siyasi hırsları aklının önüne geçmiş, diliyle kalbi arasındaki uçurum inanılmaz derecede büyümüştür. AKP gitmeli, Başbakan Erdoğan bitmelidir” dedi.
Kelile ve Dimne’deki gibi soralım: Peki bu nasıl olacak?


***


Bahçeli, bu sorunun akla geleceğini bilerek, “Ve egemenliğin asıl sahibi büyük milletimizin demokrasiye yeniden çeki düzen vererek, yeni baştan tamir ederek siyasi yönetim ağına müdahil olacağını, milliyetçi-ülkücü harekete iktidar mührünü teslim edeceğini biliyor ve buna da canı gönülden inanıyorum” diye konuştu ama MHP’nin “iktidara yürüyüş” konusunda ciddi bir hazırlığı, bu yönde bir heyecanı olduğuna dair elimizde hiçbir veri yok. Aksine Taksim’de başlayan eylemlerde, çekirdek inisiyatif, tamamen sol örgütlerin elindedir. Gerçekçi olmak gerekirse gündüz Taksim Meydanı’na hâkim olan bu örgütlerin içinde, Atatürkçüler çok küçük bir azınlıktır. Sadece büyük kitle eylemlerinde, meydanlar veya caddeler kırmızı-beyaz oluyor. İşçi Partisi ve ADD gibi ulusalcı sol güçler dışında, eylemlerdeki örgütlü sol güçlerin, milli kimlik gibi konulara bakışı AKP ile hemen hemen aynıdır. Dolayısıyla, böyle bir yapıdan, milli hükümet çıkmaz! Ne mi çıkar? AKP’nin mezhep kışkırtmalarını ve şimdilik eli sopalı militer güçlerini de birlikte değerlendirirsek, bu yapıdan kaos çıkar!


***


Kimse kimseye iktidarı altın tepsi içinde sunmayacağına göre MHP’nin veya CHP’nin yeni bir şevk ile bir an önce toparlanıp, yarın sabah iktidarı teslim alacak gibi bir hazırlık ve heyecan içinde olmaları gerekmez mi? Böyle bir hazırlık ve heyecan olmadığına göre doğacak kaos ortamından kim faydalanır; bunu düşünmemiz gerekmez mi?

Yunus Emre Enstitüsü’nün açıklaması

“Taksim İçin Bayrak Sohbeti” başlıklı yazımda yer verdiğim Kosova Türk Aydınlar Ocağı ve Filizler Atatürkçü Türk Kültür Sanat Derneği Başkanı Ferhat Derviş’in suçlamaları ile ilgili olarak, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hayati Develi aradı ve ayrıca bir açıklama gönderdi. Prof. Develi, açıklamasında iddiaları kesin bir dille reddederken özetle şu hususların altını çizdi:
“Yunus Emre Enstitüsü, herhangi bir siyasal veya sosyal grup, cemaat veya cemiyet adına değil Türk Milleti ve Devleti adına faaliyet gösteren bir kültür kurumudur. Temel amacı Türk dilini yurt dışında öğretmek, Türk kültürü, sanatı ve tarihini tanıtmak olarak ifade edilebilir. Balkanlarda nüfusu en az olan Kosova’daki Kültür Merkezimiz, üç şubeyle hizmet veriyor ve bu amaçların gerçekleşmesi açısından hem Türkçe kursları, hem kültürel etkinlikler, hem de yerel kültür kurumlarıyla ortak faaliyetler düzenliyor. Yaklaşık bir hafta önce ben de Kosova’da bulundum ve Prizren’deki Kamu Yönetimi Bakanı sayın Mahir Yağcılar ve Türk milletvekilleri; Prizren Müftüsü sayın Lütfü Balık ile bir araya geldim. Üniversiteden ve Türk toplumunun ileri gelenlerinden bir heyet de bizimle birlikteydi. Bu heyetin tamamı Yunus Emre Enstitüsü’nün faaliyetlerini öven, destekleyen ve takdir ifade eden sözler söylediler. Devletin kimi hangi sınavla üniversiteye kabul edeceği konusu ise bizim Enstitümüzün yetki alanında değildir; ama teknik bir bilgi olarak ifade edeyim, yabancı uyruklu öğrencilerin Türkiye’de üniversite öğrenimlerini sürdürebilmeleri için 96 hafta, yani yaklaşık 24 ay süren 16 kuru bitirmek gerekmektedir. Dolayısıyla, söz konusu zatın iddia ettiği gibi Yunus Emre Enstitüsünde üç ay eğitim gören kişi veya kişiler Türkiye üniversitelerinde doğrudan okuyamaz.”

Yazarın Diğer Yazıları