Bu mudur temiz sicil?

Tayyip Erdoğan, “AK Parti’nin ak kadroları olarak bembeyaz, süt kadar ak bir sicille yürüyoruz. En küçük bir çamur parçası, en küçük bir siyahlık bizim sicilimizde hemen dikkat çeker. Çektiğinde de gereği neyse onu yaparız” dedi.
Reklama girecek ama bu sözleri duyunca, bir an için AKP’nin Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu veya SÜTAŞ olduğunu zannedebilirsiniz!
Ama istifa etmek zorunda kalan bakanlardan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Soruşturma dosyasında var olan ve yasalara uygun olarak onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatı ile yapılmıştır. Bu milleti rahatlatmak için Sayın Başbakan’ın istifa etmesi gerektiğine inanıyorum” diyor!


***


Bundan daha vahim olan bir durum var. Hem Tayyip Erdoğan, hem danışmanı, devlet içinde devlet olan örgütün, yabancı istihbarat servislerinin güdümünde Türkiye’ye operasyon yaptığını söylüyor. Hatta danışman, “Erdoğan, bunların, milli orduya kumpas kurduklarını da biliyor” diyor.
Peki milli orduya kumpas kurmakla suçladıkları adamı geçmişte ne yapmışlar? Abdülkadir Selvi, Yenişafak’ta yazdı. Selvi, “Başbakan, milletvekilleriyle yemekli bir toplantı yaptı, orada üç konunun altını çizdi” dedikten sonra Erdoğan’ın ağzından şu cümlelerin çıktığını belirtti:
“Bu adamın bizden talepleri oldu. Ergenekon’la mücadeledeki çabası nedeniyle 2 kez terfi ettirdik. Ama memnun kalmadı. Bizden bölgeyi istedi. Vermedik. O zaman siz görürsünüz diyor.”
AKP’li bakanlar ile ilgili soruşturmayı sürdüren savcının geçmişte milli orduya kumpas kurduğunu Başbakan’ın danışmanı söylüyor. Başbakan da “Ben o savcıyı bu başarısından ötürü iki defa terfi ettirdim” diyor. Bu durumda, “Siz o savcıyı milli orduya kumpas kurmak için mi terfi ettirdiniz?” sorusu kendiliğinden geliyor.
AKP’nin sicilinde en önemli olaylardan biri budur!


***


Erdoğan, soruşturmayı kast ederek “Bu arada içeriden dışarıya sürekli bilgi sızıyor. Güya gizlilik kaygısı olan bir süreç... Bu nasıl gizlilik kaygısıysa! Bu gizlilik kaygısının olmasına rağmen bu adımların atıldığı bir sistem içerisinde başka şeyler var. O zaman kusura bakmasınlar, burada yürütmenin uzantısı veya yargının belli bir yapı içerisindeki safhası, demek ki bunlar burada servis yapıyor. Şimdi burada bize düşen nedir? Burayı da temizlemektir” diyor.
Yaaa, Ergenekon ve Balyoz sanıkları için de aynen böyle yapılıyordu ama o zaman Tayyip Erdoğan ve medyası, bunu büyük bir mücadelenin parçası olarak görüyor ve hukukun çiğnenmesine göz yumuyordu. Medya terörü öyle bir hal almıştı ki hakkında soruşturma açılmasa bile bütün muhalifler, terör örgütünün bir uzantısı olarak gösteriliyordu ve bu tam altı yıl devam etti! Yani sadece tutukladıklarına değil, dışarıdakilere de işkence yaptılar!
Bu mudur temiz sicil?
O zaman mağdur olanlar da aynen Tayyip Erdoğan gibi “Bir taraftan hukuk içerisinde beraati zimmet asıldır diyeceksin, böyle yürüteceksin işi, öbür taraftan da dışarıya servis yapmaya devam edeceksin. Bu insanları kirletmeye kimsenin hakkı yok. Bugüne kadar birçok olaylar yaşandı ve bu olayları yaşayanlar belli bir müddet sonra beraat ettiler. Peki bu beraat eden insanların, o süreç içerisindeki kirletilmelerinin bedelini kim ödeyecek?” diye soruyordu!
Ama bazı tutukluların beraat etmesine bile izin verilmedi. Zamanında tedavi edilmedikleri için öldüler!


***


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucularından, İsmet İnönü’yü vefatının 40’ıncı yılında “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” sözleriyle anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları