Bu kriz buhrana dönüşebilir
Enflasyon trendi düşüş yönündedir ve fakat 2024 yıl sonu TÜFE oranı yine de dünya ortalamasının on katı olacaktır. Daha da önemlisi; ekonomi yönetiminin göremediği önemli bir risk var; Bu defa TÜFE, başkanlık sisteminden önceki yıllarda olduğu gibi ortalama yüzde 10 seviyesinde değil, yapısal sorunlar ve riskler daha çok arttığı için, daha yüksek seviyede kronikleşecektir.
Bu sorunları yaşıyoruz ve biliyoruz. Demokrasi ve hukukta kan kaybı, devlette ve eğitimde kurumsal yapının bozulması, kamu kaynaklarının popülist amaçlı kullanılması, her alanda din ve ideolojinin daha çok kullanılması, bazı partiler ve devlet kurumları tarafından doğrudan bazı siyasiler tarafından da dolaylı olarak şeriat çağrısı yapılması, bütün bunların sonucu olarak üretici ve tüketici güveninin düşmesi, yatırım ortamının bozulması, toplam faktör verimliliğinin düşmesidir.
Seçilen her hükûmetin görevi, ekonomik ve sosyal istikrar sağlamak ve toplumsal refahı artırmaktır. Bunun için; verileri doğru okumak ve değerlendirmek ve çıkar odaklı ve ideolojik politikalardan uzak durmak gerekir. Aksi hâlde hiçbir hükûmet gerçekleri göremez ve gizlemeye çalışır. Bugünkü hükûmetin ve ekonomi yönetiminin tam olarak yaptığı da budur.
Bunun içindir ki Türkiye ekonomik ve sosyal açıdan ağır bir bunalıma gidiyor.
1-Ağustos ayında sanayi üretim endeksi yüzde 5,3, imalat sanayi üretim endeksi 5,4 oranında geriledi.
2- İsrail’in gözü Türkiye’de gibi, içerde siyaseti dizayn etmek için söylemler ve kapalı Meclis oturumları, Borsanın sürekli düşmesine neden oldu. Bundan sonra ciddi batı yabancı yatırım sermayesinin gelmesi mümkün değil.
3-Gelir dağlımı aşırı bozuldu.
2013 yılında 0,391 olan gini katsayısı, 2023 yılında 0,420 oldu. Gini katsayısı büyüdükçe gelir dağılımı bozuluyor demektir.
Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu. Söz gelimi nüfusun en zengin yüzde 20’sinin, en fakir yüzde 20’sine oranı, 2013 yılında 7,4 iken, 2023 yılında 7,9’a yükseldi.
4-Fiili işsiz sayısı ve oranı arttı. Ağustos ayında işsizlik oranı yüzde 8,5 açıklandı. Ama iş aramaktan umudunu kesmiş olanlarla, iş aramayıp iş bulsa çalışacak olan fiili işsizleri de eklersek, filli işsizlik oranı artmış yüzde 18’e yükselmiş oluyor.
5-Dünkü medyada bir yandaşa ihale haberi vardı. Türkiye’de öteden beri kısa sürede köşeyi dönmenin yolu devlete iş yapmaktır. Ama son 20 yıldır bu olay çok tırmandı ve alenileşti. Özellikle kamu özel iş birliği ve savunma sanayiinde devletle iş yapanların birkaç yıl içinde yüksek paralar kazandığını ve kimler veya kiminle bölüştüğü medyada daha çok yer alıyor. Bu durum piyasada haksız rekabet yaratıyor.
6-Dış ticaret bu hâliyle kriz demektir.
Ticaret Bakanlığı Eylül ayı verilerine göre; toplam ithalat içinde;
*Ham madde (ara malı) oranı yüzde 49 oldu. Geçen yıla göre azaldı. Çünkü üretim düşünce ara malı ithalatı da azaldı.
*Tüketim malı oranı yüzde 35,7 oldu. Çünkü içerde tüketim malı üretimi ve arzı düşünce, ithal tüketim malına talep arttı. Tüketimin toplam ithalat içindeki payı en fazla yüzde 12 olurdu. İthal Tüketim oranı bu kadar arttığı için döviz sorunu yaşamamız kaçınılmazdır.
*Sermaye (yatırım malı) oranı yüzde 14,2 oldu.
Türkiye’nin millî bir dış ticaret politikası olmadığı için, son 21 yıl 8 ayda 733 milyar 13 milyon dolar cari açık verdik. 1 trilyon 104 milyar 646 milyon dolar da dış ticaret açığı verdik.
7-Kamuda tasarruf lafta kaldı. Açıklamaya gerek yok. Hepimiz her gün görüyoruz.
8-Türkiye’nin on milyonu aşkın kaçak göçek sığınmacı sorunu olduğu ve yeni gelecekler riski de eklenince, sosyal sorunlar daha da tırmanacaktır. Halkın huzuru daha çok bozulacaktır.
Bu gidişatı görmek zorundayız. Aksi hâlde bu kriz bir buhrana dönüşecektir.