Bu kadar hata tesadüf olabilir mi?
İki ayrı mahkemede, iki ayrı "FETÖ" davası izledim bu hafta; Ankara'nın, üzerlerindeki iddia olunan bütün siyasi, toplumsal baskı ve müdahalelerle tezat oluşturacak biçimde "kaderine terk edilmiş" izlenimi veren bazı binalarında, anlaşılmaz derecede tenhalaşmış bazı salonlarda, sessiz sedasız bir şeyler oluyor.
Zira, "usul" bu kadar pervasızca ayaklar altına alınamazdı, sahnelenenin dışında, perde arkasında, her ne iseler, "o şeyler" olmuyor, dönmüyor olsa!
***
Kamuoyunda, tabi biraz da bizlerin sayesinde, ağırlıklı olarak iki ayak üzerinden eleştiriliyor FETÖ yargılamaları ve bu yargılamalardan çıkan kararlar;
BİR: "FETÖ"yle ilişkisi kabak gibi ortada olan kimi "çok kritik" isimlerin zamansız(!) tahliyeleri… Yahut, bu isimlere verilen, "bir de madalya taksaydınız" dedirtecek nitelikteki çok hafif, neredeyse "sözüm ona ceza"lar…
İKİ: Haklarında "FETÖ"yle ilişkili olduklarına dair tek emare, delil, tanık bulunmayan isimlere verilen orantısız/çok ağır cezalar…
Halbuki bir de, çokça gündeme getirilmeyen, ne zaman tartışmaya açılsa bir şekilde "sessiz moduna" alınan ve sadece adliye koridorlarındaki bir "fısıltı" olarak yaşamını sürdüren üçüncü ayak var:
- "FETÖ"yle iltisakı şüpheye yer bırakmayacak denli açık, bu yapılanma adına yahut bu yapılanmayla işbirliği halindeki "zararlı faaliyetleri" ayan beyan ortada olan yani amiyane tabirle "yırtması" söz konusu dahi olamayacak kimi isimlerin yargılamalarında yapılan hata(!)lar.
***
İnsan meraklanmadan edemiyor:
Esas ve usul açısından hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak "temizlikte", adil yapılacak bir yargılamayla da zaten muhtemelen öngörülen cezaya çarptırılabilecek durumdaki bir FETÖ üyesinin yargılanmasında, mesela;
- Neden, Ergenekon'daki "Osmanım"ı aratmayan itirafçılara gerek duyulur? İtirafçılara başvurulmasında bir beis yok elbette de, neden "itiraf"ın üzerine, karşısına 10 yaşında çocuğu koysanız ayırdına varabileceği yalan, iftira, tutarsızlık gölgeleri düşürülür?
- Kimlerin, nerelerde, ne şekilde yargılanabileceği belliyken, neden, "yetkisizlik" tartışmasıyla muhatap olacağı aşikar mahkemeler devreye sokulur?
- Neden, sanki haklarında elle tutulur hiçbir iddia yokmuş gibi pekala o iddialar doğrultusunda da gözaltı işlemi yapılabilecek durumdaki kişiler, evlerinden/işyerlerinden alınıp sanki 15 Temmuz gecesi tankın üzerinde, yahut Özel Harekat'ı bombalarken, yahut köprüde milleti tararken yakalanmışlar gibi "suçüstü" işlemine tabi kılınır?
- Neden en basit talepleri bile araştırılmaz, incelenmez, cevaplanmaz?
- Neden, AİHM kararlarının iç hukuku bağlayıcı olduğu bilindiği halde, AİHM'e taşınmış, AİHM'in Türkiye'yi tazminata mahkum etmesine yol açmış birtakım uygulamalar adeta kopyala-yapıştır halinde tekrarlanır?
***
Şeytanın sor dediği:
Bu davaların içini boşaltmak için mi?
"FETÖ'cülere en ağır cezaları vermek için gözünü karartmış" maskesiyle aslında bu davaların bozulmasının yolunu açmak için mi?
Bir tek çatlağa dahi tahammülü kalmamış Türk yargısını yerle bir edecek yeni depremleri tetiklemek için mi?
Anlamak, anlamlandırmak mümkün değil gerçekten.
SORU-YORUM
Bu cümleyi kurduğuma şu anda kendim bile inanamıyorum ama, Balyoz, Askeri Casusluk gibi kumpas davalarının kararlarını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin eski üyelerinden Ahmet Toker, "FETÖ Üyeliği"nden yargılandığı davada, esasa yönelik savunmasını yaparken adeta bir hukuk dersi verdi dün!
Toker'in, masumiyet karinesi, insan hakları, delillerin toplanması, savunma hakkı, tutuklamanın cezaya dönüştürülmesi ve daha sayısız başlıktaki teorik bilgilendirmeleri iyi güzel de, kendisiyle çelişiyor bir yerde;
Toker, madem ki, iç hukuku ve uluslararası içtihatları bu kadar iyi biliyordu, madem ki usule bu denli vakıf ve usul konusunda bu denli hassastı, böyle derya-deniz bir hakim olarak -FETÖ'nün güdümünde değildi ise- nasıl oldu da, baştan sona bir hak ve hukuk ihlalleri manzumesinden ibaret olan Balyoz yargılamasındaki usulsüzlüklere onay verebildi kendisi?
Geliyor gelmekte olan…
Ahmet Toker'in, "FETÖ üyeliği"nden ceza aldığı Yargıtay salonunda söylediği, "Yargının bulamadığı çözümün, nasıl yasa koyucu tarafından bulunacağını bekleyip göreceğiz" sözünü şuraya koyayım da… Hakyolcular'ın, Pelikancıların ve envai çeşit "yancı" grubun kılıçlarını -en azından yargıda- açıktan çektiği, birilerinin "kelle" istediği, birilerinin de "yedirmemek" için bütün imkanlarını seferber ettiği, Ankara'nın her köşesinde başka bir "müstakbel Adalet Bakanı" adının dolaştırıldığı şu günler bir "maklube açılımı" doğurursa, hatırlamak- hatırlatmak gerekecek galiba!