Bu basın, özgürlüğü hak ediyor mu?
İktisatta yalnızca geçmiş teorilere bağlı kalırsanız, iktisat gerçeğini yakalamanız zor oluyor. Bu nedenle akademik kariyerim yanında, iktisatla ilgili birçok gazetede köşe yazdım. Birçok televizyonda yorum yaptım. SKY Türk ve EXPO kanalda, Erdoğan Alkin ve Atalay Şahinoğlu ile birlikte “Duayen” programlarını yaptık. Doğan Cansızlar ile ATA kanalda “Ekonomi Gündemi” isimli programlar yaptık. Demek istediğim medya ile ilgili birçok olaya şahit oldum.
Maalesef basının giderek kamuoyundaki saygınlığını kaybetmesini yakinen izledim. Giderek “Basın dördüncü kuvvettir” sözü hafızalardan kolayca silindi.
Basın bugüne neden ve nasıl düştü?
1) Her şeyden önce, siyasi iktidar ve Başbakan, basın özgürlüğü istemiyor. Bazı medyayı zorlayarak, bazı medyayı iktidara yakın olanlara aldırarak, medyada dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyor.
Bugüne kadar gelmiş geçmiş Başbakanlar, medyayı kendi yanlarına, onları hoş tutarak çekmeye çalışırdı. Ayrıca geçmiş siyasi iktidarlar basında çalışanların haklarını daha cazip kılan yasalar çıkarırlardı. Bu günkü iktidar, iki yıl önce basında çalışanlara verilen iş güçlüğü zammını kaldırdı. Şimdi yeniden verdi. Basınla rahatça oynuyor ve tepkisiz kalıyor.
2) İkincisi ve belki daha da önemlisi, küresel süreçte medya spekülatif sermayenin ya doğrudan malı oldu veya etkisi altında kalıyor. Para ve sermaye piyasalarında, borsa ve bankalar spekülatif kârlar elde ediyor. Finans sektörü, tüm dünyada, hükümetleri ve siyasi iktidarları etkiliyor. Finans sektörü elbette bu sürecin devam etmesini isteyecektir. Bunun içindir ki banka iktisatçıları diye bir iktisatçı grup yaratıldı. Bunun içindir ki birkaç istisna ile tüm medya, ekonomi denilince, yalnızca borsaya yer veriyor. O kadar ki bazı TV’ler, tüketici haklarını savunanlara yayın yasağı koyabiliyor.
Eğer medya sahibi aynı zamanda banka sahibi ise elbette ki medyayı da bankanın kârını artırmak için kullanacaktır. Tüketici sorunlarını ikinci planda görecektir. Toplum da bu tür medyayı kendi yanında değil, bankanın bir parçası olarak görecektir.
Yapılması gereken, kamu yararı gerekçesi ile banka sahiplerinin medya sahibi olamayacağını ve medya sahibinin de başka iş yapamayacağını yasayla düzenlemektir.
3) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Milliyet gazetesinde yayınlanan İmralı tutanaklarına karşı Başbakanın tepkisine karşı çıkarak, “Gazetecilerin halka karşı sorumlu” olduğunu vurguluyor.
Bugüne kadar, bazı gazetecilerin ve gazetelerin, keyfi haber yaptıklarını, kendi duygu ve ilişkilerini habere yansıttıklarını herkes biliyor. Birçok insan da bu tür sorumsuzca davranışın mağduru oldu.
Söz gelimi, ben bir olayda poliste bir kişinin başka bir kişiye iftira ettiğini ve fakat savcının gerçeği meydana çıkardığına şahit oldum. Buna rağmen bir gazete genel yayın müdürünün şahsi düşmanlığı nedeniyle polisteki ifadeyi gerçekmiş gibi kullandığını da gördüm.
Bu uygulama basın ahlak yasasına aykırıdır. Gazeteciler Cemiyeti eski, ciddi ve saygın bir kuruluştur. Ancak bu tür istismarları önlemede neden etkili olamıyor? Medyayı kendi çıkarı ve kendi düşüncesi için bir arena gibi gören gazeteciler, tüm medya mensuplarına zarar veriyor... Sonra da toplumda “gazeteci milleti değil mi” diye bir tabir ortaya çıkıyor.