Bremen Mızıkacıları!..

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, geçenlerde, büyüme frenine daha fazla basmayalım görüşünü “Sürekli ayağınızı frene basarak sadece fren balatalarını bitirirsiniz ve fren diskine zarar vermeye başlarsınız” benzetmesiyle açıklamıştı.
Önceki gün de Başbakan yardımcısı Ali Babacan, tersine bir görüş bildirdi ve başka bir benzetmeyle bu görüşünü açıkladı. “Bir bakıma siste, virajlı bir yolda, otobüs kullanan şoföre ki şoför dikkatli kullanıyordur. Sağına soluna, trafiğin her yönüne bakıyordur. Siste ve virajda ne kadar dikkatli ve ne kadar hızlı gidilmesi gerektiğini bilen bir şofördür. Eğer yolculardan ’Ya kardeşim! Niye yavaş gidiyorsun. Bas gaza, bas gaza’ dendiğinde herhalde şoför, dinlemeyecektir. Gereğini yapacaktır.”
İktisat politikaları konusunu dinleyen veya okuyanların hepsi otomatik olarak işin içindedir. Özellikle Hükümet üyeleri açıklama yaparken, Üretici-tüketici bu politikalara göre yeni kararlar almak zorundadır.
Gel gör ki iki bakanın farklı konuşması üretici ve tüketiciyi çelişkiye düşürmüştür...
n Ekonomi ile ilgili iki bakanın görüşü de birbirine zıt... Çünkü biri büyümede fazla frene basılmasın diyor... Öteki tersine konjonktürün ve istikrar ortamının hızlı büyümeye elverişli olmadığını söylüyor.
n İktisat herkesin cebini ve yaşamını ilgilendirdiği için, ciddi bir iştir. Fazla sulandırırsanız, tepki doğar. Her iki bakanın da büyüme ile ilgili düşüncelerini herkesin anlayacağı şekilde iktisat diliyle anlatmaları mümkündü. Elbette ki bazı benzetmeler yapılabilir. Ancak asıl benzetme, iktisat dili detayda kalırsa dinleyenler yine tepki duyar... Çünkü iktisadın ciddiyeti ortadan kalkar.. Olayı bu kadar ayağa düşürmek, kafa karıştırır.
Ekonomi yönetimi bunu hep yapıyor... Erdem Başçı da Merkez Bankası’nın görevinin gaza basmak olmadığını, emniyetli bir şekilde seyahati sürdürmeye çalışacaklarını bildirmişti.
Küreselleşmenin bir sorunu da iktisat biliminin sulandırılmasıdır. Zira küreselleşmeye damgasını vuran spekülatif sermaye, düzenden, plan ve programdan hoşlanmıyor..
Bir zamanlar bir televizyonda iktisat konuşanlar, programdan sonra lahmacun yiyelim demişlerdi.
Üniversitede bir akademisyen arkadaşım, panellerde ilginin azaldığını gördüğünde veya kendisi izah etmekte zorlandığında hemen araya birkaç İngilizce kelime sıkıştırırdı. Kendisini kurtardığını zannederdi ve fakat anlamadıkları için dinleyenlerin ilgisi daha da azalırdı.
Öte yandan, Babacan, 2012 yılı büyüme oranını bir başarı olarak vurguluyor ve diyor ki: “Bizim bu yılki büyüme oranımız yüzde 3 küsur diyoruz. Bu oranlar Avrupa’nın en hızlı büyüme oranları. ”
Bu söze şapka çıkarılır.. Çünkü yanlış derseniz, yanlış sözü çok hafif kalır.. Babacan kamuoyuna resmen “Kör parmağım gözüne” diyor.
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir... AB’nin çekirdek ülkeleri ise gelişmiş ülkelerdir. Gelişmiş ülkelerde büyüme her zaman daha düşük olur. Gelişmekte olan ülkelerde daha yüksektir.
2012 dünya ekonomisinde büyüme oranları düşüyor.. Türkiye’de de düşecektir. Bunu başarı olarak göstermek için, Avrupa ile karşılaştırmak işin ciddiyetine gölge düşürmüştür. IMF’nin son tahmini dünya ortalaması büyüme oranı yüzde 3.5’tir. Bizdeki büyüme de bu ortalamaya uymaktadır. Kaldı ki, Rusya’da büyüme yüzde 4, Hindistan’da yüzde 6.1 olarak tahmin edilmektedir.
Daha önemlisi Türkiye’nin 320 milyar dolar dış borcu var. Düşük büyüme dış borç ödeme kapasitesini düşürür. Ayrıca da düşük büyümeye rağmen cari açık devam ediyor. Milli gelirin yüzde 10’undan yüzde 8’ine düştü. Ancak yine de dünyanın en büyük cari açığını veriyoruz. Zira bizde üretim tamamıyla ithalata bağımlı bir yapı kazandı. Bu yapıdan çıkmak için zaman ve ilave önlemler gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları