Böyle bir "çökmek" görülmemiştir

Bitti.

Ümraniye'de bir evde el bombaları olduğu ihbarıyla başlayan, hiçbir zaman, hiçbirimizin göremediği, sadece "varsayılan" o el bombalarının üzerine ve kökleri binlerce yıl geriye Agarta'ya kadar uzatılarak, "Ergenekon"la yaftalanarak ciddi ciddi "efsanevi" bir örgüt iddiası inşa ettikleri, Türk tarihinin görüp görebileceği en "elmalarla armutlar", "sapla saman", "at iziyle it izi" karışımı kumpasının, dün, İstanbul Çağlayan Adliyesi'ndeki karar duruşması -Levent Kırca'ya rahmet olsun- bir tiyatronun perdelerini kapatması gibiydi.

Bu "tiyatro"yu, 10 yıldan uzun süren turnesinde milyonlarca insan izledi; kimi tahammül edemeyip salonu terk etti, kimi de "bir daha bir daha" diye alkışlarla destekledi.

Sonuç?

Geride, tarihe, toplumsal hafızaya, milli vicdana ne bıraktı peki?

En başında dev puntolarla yazdıkları gibi "demokratikleşme" yahut "adaletin tecellisi" hissi mi?

Deri ve kemikten ibaret kalmış Kuddusi Okkır'ın, boşluğa bakıyor gibi duran ama yerine taş ikame etmemişlerin kalbini delip geçen gözleri.

Türkan Saylan'ın, evinin penceresinde el sallarken çekilen veda resmi.

Ali Tatar hakkında atılan "mermiye kafa attı" manşetleri.

Mezar taşları dizi dizi; İlhan Selçuk, Uçkun Geray, Kaşif Kozinoğlu, Erhan Göksel, Muzaffer Tekin ve diğerleri…

Ve bütün gelenekleri çökertilmiş bir ülke;

Usulsüzce kozmik odasına girilebilmiş…

Usulsüzce Genelkurmay Başkanı tutuklanabilmiş…

Usulsüzce savcıları makamlarında derdest edilebilmiş…

Usulsüzce askerleri özel yetkili sivil mahkemelerde yargılatılabilmiş…

Usulsüzce rektörleri kelepçelenmiş…

Usulsüzce gazetecileri hapsedilmiş…

Usulsüzce cezaevleri sonunda beraat edecek masum insanların ölüme tahliye edildiği birer zulümhaneye çevrilmiş…

Bir de arsızlık, pişkinlik alabildiğine…

Dün baktım, 10 yıl önce "(olmayan) Darbeye Karşı Yetmiş Milyon Adım Koalisyonu" kuranlar yorumluyor "kumpas çöktü" haberini de… En vahim hataları yapanlar, çıkarılması gereken dersler konusunda rehberliğe soyunanlar…

Ve…

Başkası kalmamış gibi "Ergenekon sapına kadar gerçekti" diyen iktidar partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı…

Ve…

Başkası kalmamış gibi "Ergenekon'un, Balyoz'un uzağına düşmedik" diye gururlananlar TBMM Başkanvekili…

Demem o ki;

Kumpas çöktü. Kumpasçılar firarda.

Ama fikirleri yaşıyor, yaşatılıyor, korunuyor, kollanıyor hem de en üst makamlarda!

Teşekkürler Konya

Konya'ya ancak etkinlik saatinde, son dakika varabilince, bir derlenme toparlanma fırsatım olmadı. Tabiri caizse "ayağımın tozuyla" girdiğim salonda, tek kelime ile "samimi" bir sevgi halesiyle kuşatıldığımda, "ay ben bir not defterimi çıkarsaydım" filan diyemedim; dolayısıyla ne isim, ne mesaj kaydedemedim. Şimdi Ankara'da, elimde hiçkimsenin adı, sanı olmasa da içtenlikleri, gerçeklikleri, yürekleri taptaze hatıramda ve hep öyle olacak bundan sonra da…

Zannediyorum Mustafa Bey'di, "ağabey" demek isterim ben izninizle, zira belli ki o salonda bulunan çoğu insan için "ağabey" kıymetindeydi. Kanser tedavisi gören oğlunu hastanede bırakıp gelmiş; kapıda yakaladı, elindeki kitapları imzalatıp hemen oğlunun yanına dönecekmiş. Kendisinin desteğe en çok ihtiyaç duyduğu günde desteğe gelmiş bize; imkanlarını insan üstü bir gayretle zorlayarak hem de! Parayla yaptırabilir misiniz bunu birine!

Bir başka "ağabeyimiz"; o sıcakta Isparta'dan geldi. Elinde içi erik-kiraz dolu bir koli. Toplasanız birkaç saniye ya konuştuk, ya konuşamadık ama "var" olduğumuzu görmek yetti. Başkası olsa "değmez" deyip, kılını bile kıpırdatmamayı seçmez mi?

Bu işte kastettikleri!

"Bizim" aramızda ne parayla, ne pulla zinhar tesisi mümkün olmayan, satın alınamaz, devşirilemez, devrolunamaz bir bağ var. "Bizim" aramızda zamanı, mekanı, ve dahi bütün dünyevi hesapları "aşmış", hem karşılıksız hem ihtiyaç halinde karşılığını misliyle vermekten çekinmeyeceğimiz bir hukuk var. "Biz" bizi biliriz ve her halimizle birbirimizden razıyız; yeter ki "birilerinin" menfaat, çıkar, ikbal, hırs, ihtiras çomakları girmesin aramıza, perdelemesin gönüllerimizi.

Anladığınız üzere Konya bana çok iyi geldi; "biz"e dair tükenmeye yüz tutmuş ümitlerimi tazeledi. Birbirini görünce "tabelalarının" ardına saklanmayanların, hâlâ, her şeye rağmen, saklananlardan çok olduğunu görmek, itiraf edeyim "tükenmişlik sendromu" denen illetin kıyısından geri çevirdi kalemimi.

Zannediyorum, o havayı birlikte teneffüs ettiğimiz Yavuz Selim Demirağ da hissetmiştir benzeri bir hali.

Teşekkür ederim Ahde Vefa Turan Birliği Derneği.

Teşekkür ederim Harun Maral.

Teşekkür ederim Konya.

Bizim de size yapabildiğimiz bu; adınızı daha çok anmak, daha çok duyurmak, "hayır" yapmak, yardımlaşma, dayanışma kazanlarınıza bir tutam da olsa tuz-biber olmak isteyenlerin sizden haberdar olmasını sağlamak….

Yazarın Diğer Yazıları