Boş kafada boşta gezen doktrin...

Felsefe, insanın evren, doğa ve insanlar üstüne derin düşünmesidir kısaca. İnsan bunu yaparken aklından yararlanır, bilimden, sanat ve edebiyattan yararlanır. İnsanın tüm bu felsefi bakış ve irdelemelerden çıkarsayıp hüküm ve inanç haline getirdikleri ise ideolojiyi oluşturlar. İdeoloji çoğu kez doktrinle karıştırılır. İdeoloji insanın ve hayatın her alanını kapsar. Sizin toplumsal tutumunuz, toplumu yorumlayışınız, ekonomik ilişkilere bakışınız, başta aşk olmak üzere tüm insanlık hallerine dair tanı ve algılamalarınız, evreni ve yaratılışı yorumlayışınız, ideolojinizdir kısaca. Doktrin belli konulara münhasırdır. Örnekleyelim: Marksizm ve Türk Milliyetçiliği, ideolojidirler, Leninizm'le Dokuz Işık'sa doktrinlerdir.

Şimdi burada belirleyici-netleyici bir soru soralım: İdeoloji sahibi olunmadan, bir doktrine bağlanıp savunan kafa nasıl bir kafadır? Bakalım nasılına:

-Ağaca, çiçeğe, kuşa, böceğe, kelebeğe, dağa, kayaya, denize, gökyüzüne bakıp bunları yorumlamadan, bu yorumlardan yaşam ve yaratılış felsefesi çıkarmayan bir kafa...

-İnsanı ve kendini tanımaya, anlamaya, yorumlamaya çalışmayan, bunu yapabilmek için edebiyattan sürekli olarak beslenmeyen, edebiyattan yararlanarak farklı öykülerin gözlüğü ile çoklu bakmayı bilmeyen bir kafa...

-Bilimi izlemeyen, bilimden beslenmeyen, bilimsel yöntemlerden ve bilimsel kuşkuculuktan yararlanmayan bir kafa...

-Estetik kazanım ve farklı bakış kazandıran sanatla uğraşmayan ya da bu sanatlardan yararlanmayan, onlarla kendini çoğaltmaya çalışmayan bir kafa...

Bu kafanın bir ideolojisi olduğunu iddia edebilir misiniz? Hayır asla. Kendine ait hiçbir çıkarımı, yargısı, ideali yoktur bu kafanın; yapaydır, gösterişe, desinlere dönüktür her şeyi, sloganla geçinir.

E peki, böylesi insanların bir doktrine inanıyor görünüp bu uğurda da savaşım verdiklerini iddia etmeleri ne kadar ciddiye alınabilir? Bence hiç. Adam sosyoloji bilmez, antropoloji, etnoloji bilmez, tarih bilmez ama ideolojisi ve doktrini olduğunu söyler, savunur, böylesi bir yaman çelişki ve çarpıklık, bağışlanır bir hal değildir. Yahu sosyoloji toplumbilimdir, antropoloji insanbilim, etnoloji de kavimbilimdir, bunlardan bihabersin ama kalkıp insana, topluma, millete dair savunular, çözümler, yargılar geliştirmedesin. Ve tarih bilmiyorsun, tarih felsefesi bilmiyorsun, geçmişi bilmiyorsun yani, geçmişten yararlanarak geleceğe dair öngörülerde bulunmayı bilmiyorsun ve fakat ülkeyi ve toplumu yönetip geleceğe taşıma iddiasındasın.

Ve ne zaman sıkışsan dinsel hazırloplara sığınıyorsun, nasıl olsa onlara bir kutsallık zırhı giydirilmiş, çözümleri tartışılmaz, tartışılması teklif dahi olunamaz.

İşte acınası halimiz budur bu ülkede...

Sosyal medya bu tiplerin cirit attığı bir yer... Şiir paylaşıyorum, sanat ürünlerini (resim, fotoğraf, karikatür, nitelikli müzik vb.) paylaşıyorum, kendi yazılarımı ve beğendiğim yazıları; bilgeler, bilginler, yazar ve şairlere ait özdeyişleri paylaşıyorum, dar bir kesim dışında ilgi görmüyor, ama sözgelimi hükümete ağız dolusu sövgüler, beğeniler alıyor bolca, cahilce, imla ve ifade özürlü, sövgülü yorumlar yapılıyor altına.

Bu durum düzelmeden bu ülke düzelmez, bunu herkes soksun aklına!

Yazarın Diğer Yazıları