Borç yiğidin kelepçesidir

Ekonomide riskler ve kırılganlık, kendi kendini besleyen bir kriz süreci oluşturur. Sıcak para ve kârlı yatırımları satın alan sermaye gelir. Sıcak para kırılganlığı daha çok artırır. Ayrıca sıcak para kur baskısı yaratır. Cari açık artar. Cari açığı finanse etmek için sıcak paraya ihtiyaç artar. Ayrıca cari açığın finansmanı için dış borç ve varlık satışları artar. Rating şirketleri de boş durmaz ülke notunu düşürür. Dış borç olarak alacaklı olanlar telaşlanır. Yüksek sesle çözüm tartışmaya başlarlar. Krizden başka yol kalmaz.
AB borç krizi de aynı şekilde oldu. Yunanistan işi tetikledi... Arkası çorap söküğü gibi geldi. Fransa bankalarının alacağı daha yüksek olduğu için Fransa konuşulmaya başlandı. Ocak ayında Standart and Poor’s Fransa’nın AAA olan notunu AA- seviyesine düşürdü. Şimdi de Moody’s Fransa’nın mali görünümü bozuk diye Aaa olan notunu Aa 1 negatif seviyesine düşürdü.
1980’li yıllarda dünyada bir borç krizi yaşanmıştı. O zaman 17 gelişmekte olan ülkenin dış borçları ödeme sorunu vardı. Bu ülkelerin çoğu Latin Amerika ülkeleriydi ve Türkiye bu 17 ülke içinde yoktu. Bu nedenle alacaklı olanlar Paris Kulübü’nü kurdular.
Bugün Avrupa’daki borç krizinin farklı yanı, borçlu ve alacaklı olanların bu borç ve alacakların çoğunlukla aynı para, euro cinsinden olmasıdır. Ayrıca ikisi de euro cinsinden olduğu için, iç borçla dış borç arasında da fark olmuyor.
Borçlar euro cinsinden olduğu için dış borçlarda devalüasyon yoluyla, iç borçlarda ise enflasyon yoluyla borç yükünün düşürülmesi olanağı da kalmıyor.
Avrupa’nın tüm ekonomik sorunları bizi ve dünyayı ilgilendirir... Bizi dış ticaret ve dış borçlarımız açısından daha çok ilgilendirir.
Bizim toplam 235 milyar dolar olan dış borçlarımızın 213 milyar doları özel sektöre, 102 milyar doları da kamuya aittir. Bu borçları ve özellikle sendikasyon kredilerini veren finansal kurumlar çok ulusludur. Ancak dış borçlarımızın çoğu Avrupa’yadır.
Türkiye’nin dış borçlarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı, birçok Avrupa ülkesinden düşüktür. Ancak dış borç ödeme kapasitesi de düşüktür.
Uluslararası karşılaştırmalarda, bir ülkenin dış borç yükü dış borç stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı olarak hesaplanmaktadır. Bu oran borç yükü hakkında, borç ödeme kapasitesi için bir gösterge olmaktadır ve fakat tam anlamıyla gerçek dış borç yükünü göstermekte yetersiz kalmaktadır.
Dünyada toplam dış borcun GSYH’ye oranına bakıldığında en kötü durumdaki ülke İrlanda’dır. İrlanda’nın dış borç stokunun milli gelirine oranı yüzde 1.102 dir. Başka bir ifade ile dış borçları milli gelirinin 11 katıdır.
Toplam dış borcun GSYH’ye oranına göre en iyi durumdaki ülke yüzde 14,4 ile Brezilya’dır. Brezilya’yı yüzde 18,2 ile Hindistan, yüzde 20,4 ile Meksika izliyor. Oysa ki Meksika 1984 borç krizinde en çok zorda olan ülke idi.
Aslında borç ödeme kapasitesinin en iyi göstergesi, fert başına gelirde büyümedir. Avrupa ülkelerinde düşük büyüme veya eksi büyüme, borçlu ülkelerin ödeme kapasitesini düşürmüştür. Türkiye’nin 2012 yılı global büyüme oranı yüzde 3 ve fert başına gelirde büyüme oranı ise, yüzde 1.7 olacaktır. Bu düşük büyüme Türkiye’nin de dış borç ödeme kapasitesini düşürmüştür.
Türkiye’nin borç ödeme kapasitesini olumsuz etkileyen bir diğer faktör de dış borç faizlerinin göreceli olarak daha yüksek olmasıdır. Bir diğer ve temel olan olumsuz faktör ise cari açığın yüksek olmasıdır.
Son olarak, Türkiye dış krediyi, özellikle özel sektör ara malı , hammadde ve tüketim malı ithalatı yapmak için alıyor. Eğer fiziki yatırım yapmak için almış olsaydı, dış borç ödeme kapasitesi artardı.
En iyisi cari açık vermeden, dış borç almadan içeride tasarruf yaratarak kalkınmaktır. İktisat politikalarını bu yönde planlamaktır.

Yazarın Diğer Yazıları