Borç ve ithalatla büyüme buraya kadar
Mayıs ayı dış ticaret rakamları açıklandı. Mayıs ayında geçen seneye göre ihracat yüzde 18.8 ve ithalat ise yüzde 14.4 oranında azaldı. Ocak- Mayıs 2015 beş ayında ise yine geçen seneye göre ihracat yüzde 8.4 ve ithalat ise yüzde 10.6 oranında azaldı.
İhracat malları yüzde 80 oranında ithal aramalı ve hammadde var. Bu nedenle ithalat azalınca, ihracat da azalıyor. Ya da Türkiye daha az ithalat yapınca, daha az ihracat yapabiliyor. (Aşağıdaki tablo)
Büyüme ile ithalat arasındaki ilişkiye gelince... İthalatın artığı yıllarda büyüme oranları da arttı.. Buna karşılık 2012 yılından beri ithalatta düşme veya düşük artış var... 2012 yılından beri GSYH’da büyüme oranları da düştü. Tersini de söyleyebiliriz. Büyüme yıllarında Türkiye daha çok ithalat yapıyor.
Hükümet 2012 ve sonrası büyüme oranlarındaki düşmeyi, dış açığı azaltmak için bilerek ılımlı bir büyüme politikası uyguladığını açıklamıştı. Gerçekte ise bu söz minareye kılıf hazırlamaktı. Düşük büyüme hükümetin bir tercihi değil, kırılganlığın artması, sermaye hareketlerinin azalması ve makro dengelerin bozulması sonucu ortaya çıkmıştı.
Aşağıdaki grafikte, ithalatta değişme ile büyüme oranlarının aynı yönde
hareket ettiğini görüyoruz. Yani ithalatın arttığı yıllarda büyüme de artmıştır... İthalatın düştüğü veya daha az arttığı yıllarda ise büyüme de düşmüştür.
Türkiye’de iç tasarruf toplamının millî gelire oranı yüzde 13 dolayındadır. Buna karşılık yatırımların millî gelire oranı ise yüzde 20.6’dır. Aradaki farkı dış kaynakla kapatıyoruz. Yani dışarıya borçlanıyoruz. Bunun içindir ki 2014 yılı son çeyreğinde dış borç stoku 402.4 milyar dolara ulaştı.
Bu borçların 282.2 milyar dolar ile yüzde 70.1’i özel sektörün dış borcudur. Özel sektör ithalat yapmak için dış borç alıyor. İthalatın da yüzde 72’si üretimde girdi olan ara malı ve ham madde ithalatıdır.
1. Dış borç stokundaki artışın bir sınırı var. Dış borçlar ülke ekonomisinin kaldıramayacağı bir büyüklüğe gelirse, yeni kaynak bulmanın yani dış borçları çevirmenin de sınırına gelinir. Bu defa yatırımlar azalır durgunluk başlar.
2. Ülke net dış borç ödeyen ülke konumuna gelince, dış borç ana para ve faizi nedeniyle yurt dışına toplam kaynak çıkışı, büyüme oranından daha yüksek olursa fakirleşme başlar.
3. Kaldı ki, yüksek borçluluk ekonomideki belirsizliği artırarak, kırılganlık yaratarak, yatırımlar ve büyüme üzerinde olumsuz baskı oluşturur.
Dahası Türkiye geri dönüşü olmayan, girdi ithalatı için borçlandı... Eğer döviz sağlayacak yatırım yapmış olsaydı, dış borçlar kendi kendini öderdi.
4. Ayrıca dış borçları ödemek için, TL olması yetmiyor... Bir de döviz gerekiyor. Türkiye sürekli cari açık veriyor ve bu anlamda döviz kazanma ve dış borç ödeme kapasitesi düşüktür.
5. Dış borç stokunun yüksek olması, ödenen faiz maliyetini de artırmıştır.
6. Dış borçların servisi ödemeleri, sermaye mallarının ithalatı için gerekli olan dövizin ülkeden çıkması nedeniyle ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor.