Boraltan Köprüsü Yalanı (2)
Salı günkü yazımda Boraltan Köprüsü olayını ele almıştım. Boraltan Köprüsü adıyla bir roman, bir de senaryo kaleme alan değerli yazar Alper Aksoy aradı telefonla bir saate yakın bir görüşmemiz oldu. Bilgilerimizi karşılaştırdık, birbirimizi tamamladık.
Önce Alper Bey'in haklı olduğu ve beni bilgilendirdiği hususları arz edeyim:
Yozgat'tan Kars'a trenle nakledilen Türk sayısı, Emine Gürsoy Naskali'nin yazdığı gibi 1100 kişi değil. O kampta kalan Türk sayısı 400 dolayında. Sevk edilense 237 kişi. Bunların bir kısmını Erzurum Garında o günün istihbarat örgütü bir operasyon yaparak kurtarıyor. Sayı 195'e iniyor. Kars'ta da bir operasyon söz konusu ama oranın Jandarma Komutanı'nın engellemesiyle olamıyor bu ve 195 Türk Sovyetlere teslim ediliyor. Öyle sınırda kurşuna dizme, falan yok. Bu olaydan dolayı kendini vurduğu söylenen subayın adı Asteğmen Reşat. Vurmamış kendisini, bir süre sonra akli dengesini kaybetmiş ve uzun yıllar Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde yatmış, Alper Aksoy, bu kişinin hastane kayıtlarına da ulaşmış. Asteğmen Reşat, Kars'ta Yedek Subay Posta Müfettişi olarak görev yapıyor, bu görev istihbarî bir görev, Alper Bey'in tahmini, Kars'taki kurtarma operasyonu işi buna verilmiş, başaramayınca da ruhsal dengesini yitirmiş.
Gelelim işin diğer yanlarına. Benim Alper Bey'den fazlam şu: O, Yozgat Mülteci Kampını, TBMM'de bu olayla ilgili olarak 1951 yılında yapılan görüşmeleri ve Asteğmen Reşat'la ilgili bilgi ve belgeleri pek güzel incelemiş, tanıklarla konuşmuş. Bense Posof-Türkgözü'nden, Iğdır Alican Köprüsü'ne dek bütün sınır boyunu neredeyse karış karış biliyorum. Şunu kesinlikle söyleyeyim: Aras Nehri üzerinde Boraltan diye bir köprü ve sınır kapısı yoktur. İadenin yapıldığı Akyaka (Kızılçakçak) Doğukapı ise Aras Nehri üzerinde değildir, daha doğrusu nehir üzerinde değildir. Demiryolu bağlantımız vardır karşı ülke ile. Karşıda hemen Gümrü Şehri vardır. TBMM görüşmelerinde "Tihnis Kapısı" deniyor, bu da yanlış, orada Tiknis Köyü var, yeni adı Kalkankale. Orayı da biliyorum ben, gittim.
Alper Bey, Boraltan'ın sözcük anlamını araştırmış, bazı uzmanlara sormuş, onlarsa bana göre yalan yanlış bazı bilgiler vermişler. Boraltan sözcüğü birleşik bir sözcük. Bor, sürülmemiş otsuz, sert toprak demek. Altan ise kızıl tan demek, bu ikisinin birleşimi hiçbir anlam ifade etmiyor. Ancak bana göre doğrusu "Boraltan" değil "Boralan"dır. Zaten Iğdır'ın Aralık İlçesi yakınlarında İran sınırında, 1988 yılından bu yana kapalı olan Boralan Sınır Kapısı vardır (bu kapının adını Salı günkü yazımda sehven Boraltan yazmışım). Boralan, otsuz, sert topraklı alan demektir. Zaten o yöredeki toprak da öyledir.
Alper Bey'e şunu da söyledim: "Bu Türkler, Doğukapı'dan bir protokolla Sovyetlere verilmiştir, hem bizim arşivlerde, hem de KGB arşivlerinde bu belge vardır, tarihçilerimiz bunları araştırsınlar". O da, bizim arşivlerin de, KGB arşivlerinin de araştırmacılara bu bağlamda kapalı olduğunu tespit ettiğini söyledi. Bu da önemli bir bilgi.
Alper Aksoy, bütün bunlara karşın, Boraltan adının efsane haline geldiğini, bu efsaneyi halkın yarattığını, bunu değiştirmenin çok da anlamlı ve gerekli olmadığını düşünüyor bir romancı olarak; ben de bir yazar olarak buna saygı duyuyorum.