Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

BOP tuzağından kurtulmanın yolu (II)

Türkiye bunları yaşarken, Irak’ın kuzeyinde tam bir bayram havası yaşanıyordu. Çünkü PKK çok rahattı. Örgüte karşı yine hiçbir işlem yapılmıyordu. Hatta Barzani dahil, bazı sözcülerin terör örgütüne verdiği destek mesajları, birbiri ardına medyada yayınlanıyordu.
Kendini ortada kalmış hissetmeli ki Erdoğan, İçişleri Bakanı Atalay’ı, alel acele Bağdat’a gönderdi. Orada bazı yetkililerle görüşen Atalay’a Erbil işaret edilmiş olmalıydı ki, oraya da koştu ve Barzani dahil birçok kişiyle görüşerek, açılım konusunda izahatta bulunup, Bağdat Anlaşmasının gereğinin yapılmasını istedi. Ama hiçbir sonuç alamadan yurda döndü.
Görünen o ki, ikilimizin siyaseti, ABD-Barzani-PKK üçgenine sıkıştırılmıştır. Siz hangi tavizi verirseniz verin, terör hedeflerine varıncaya kadar durdurulmayacaktır.
Reşadiye cinayetini PKK üstlenince, Başbakan Erdoğan, önce “provokasyon” dediği saldırıyı, birkaç gün sonra zorlanarak da olsa, örgütün yaptığını kabul etmek zorunda kalmıştı. Evet katliamı PKK yapmıştı, ama niçin? Zira bu saldırı “PKK açılımı” nı sabote etmekten başka bir işe yaramazdı. Hazır örgüt isteklerinden oluşan açılım paketleri hazırlanmış, bu kadar ciddi risk üslenilmişken engellemenin ne alemi vardı?
Meseleye dar çerçevede ve düz mantıkla bakınca doğru bir soru. Ama kazın ayağı böyle değil. Neden mi, bunun cevabına daha sonra döneceğiz.
Evet kendini bir çıkmazda gören Erdoğan, alel acele İçişleri Bakanı Atalay’ı Bağdat’a gönderdi. Çünkü Mayıs 2009’da 3’lü mekanizma toplantısının üzerinden 7 ay geçmesine rağmen, ne ABD ne de Barzani yönetimi parmağını oynatmıyordu. Atalay Bağdat’a giderken, PKK’ya karşı alınan kararların uygulanmasını isteyeceğini açıklıyordu.
Bağdat, arkasından Erbil görüşmeleri yapılmış, ama beklenen hiçbir sonuç alınamamıştı. Bakan’ın dönüşte verdiği bilgiden anlaşılan buydu.
Tablonun bütününe bakınca, Gül-Erdoğan siyasetinin kuşatma altına sokulduğu görülüyor. Başka bir ifade ile, ABD-Erbil-Kandil çemberi içine düşürülmüş durumda. Yani ortada tarihi bir fırsat var, ama bizim için gibi görünmüyor.
Mesele burada da bitmiyor. İkilimizin siyaseti; Türk kamuoyunda, hatta sayısını bilmiyoruz ama, hükümette, partisinde, grubunda ve seçmen tabanında da, derin bir kuşku duvarına çarpmış durumda.


Terör niçin durmuyor?
PKK’nın hedefi ne? Önce genel af, (Bebek katili Öcalan’ı kapsayan af), sonra iki kimlikli, iki dilli bir rejim. Daha sonra, BOP’un Ortadoğu haritasında görüldüğü gibi Türkiye’yi bölmek.
Bunun delilleri pek çoktur ve herkesin malumudur. PKK’nın bütün yayınlarında ve tekrarladığı şartlarında var. PKK maşasını kullanan ABD ve AB’nin belgelerinde de aynı deliller var. AB ilerleme raporlarını hatırlayalım. Sonra ABD resmi haritalarında ve hatta Barzani’nin resmi haritasında Türkiye’nin nasıl ve nereden bölüneceği gösterilmiyor mu?
Bu tespiti bir yere yazalım. Sonra bizim ikilinin aklını karıştıran soruya gelelim. PKK’nın isteklerinden oluşan açılım paketlerini hazırladık, bunlarla ilgili düzenlemeye geçiyoruz, ama terör durmuyor. Böyle olunca yola nasıl devam edebiliriz?
Bu düşüncenin yanlışı şurada; PKK terör örgütü, önce yukarıda özetlediğimiz resmin bütününü görüyor. Sonra veriyoruz dediğiniz tavizlere; “Ben alıyorum. Hem de vura vura, kazanıyorum. Verilen bir şey yok, ama alınan çok şey var” diye bakıyor. Habur girişinde, teröristlerin zafer işaretleri bunu anlatmıyor mu? TRT-6 için de, vura vura aldık demediler mi?
Onun için ben veriyorum, terör niçin durmuyor sorusu yanlıştır. Alan ve kazanan terör, kaybeden ve teslim olan sizsiniz.
Daha da fazla vakit geçirmeden, bu merhamet yoksunu, sömürgeci, ırkçı tuzaktan kurtulmanın bir yolu var. O da kendi Milletimize dönmektir. Devletimize sarılmaktır. Hayatın, bilimin, dinimizin ve muhteşem tarihimizin emrine tabi olmaktır.
Şu anda hangi zorluklar ve tehditler altında olduğunuzu bilemeyiz. Ama, bildiğimiz bir şey var, o da; bin yıldır medeniyetimizi ve misyonumuzu yok etmek isteyen Haçlılarla, kanlı katilleriyle, maşaları ve işbirlikçileriyle; ahlaki, meşru, insani ve milli hiçbir yere gidilemiyeceğidir.

Yazarın Diğer Yazıları