Bölücüye sahiplik, şehide sessizlik!..
Ahmet Türk malum; PKK’nın siyasi kanadı gibi çalışan, bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi tarafından partisi kapatılıp milletvekilliği düşürülen, ülkeyi bölmek için uğraşan biri. Bu kişi, 46 bin insanımızın hayatına mal olan, ülkeye ağır zararlar veren, milletimizin birliğine ihanet eden PKK’yı terör örgütü olarak hiç kabul etmedi.
Bir hatırlatma daha yapalım. Ahmet Türk yandaşlarıyla beraber Samsun’da ne geziyor diyenlere bilgi verelim. Basından öğrendiğimize göre, bir süre önce Muş Bulanık’ta üzücü olaylar meydana gelmişti. Televizyonlardan takip ettik. Sokak dolusu terör örgütü yandaşı, her tarafı yakıp yıkıyor, herkes kaçışıyor. Ortada yeterli güvenlik gücü yok. Saldırılar, aynı yerde esnaflık yapan ve bölücü olmadığı bilinen bir vatandaşa ve işyerine yöneliyor. Vatandaş bu dehşet karşısında canını-malını kurtarmak için, terör örgütünün militanlarına ateş açıyor, ölen yaralanan oluyor.
İşte bu hazin olayın davası, güvenlik açısından Samsun’a alınmış. Ahmet Türk yandaşı bir grupla bölücülere sahip çıktığını göstermek için buraya gelmiş dolaşıyor.
Bu destekçi grubu Samsun’da gören vatandaşlarımızdan biri, kendine hakim olamıyor, saldırıp Ahmet Türk’ün burnunu kırıyor. Yumrukçu vatandaş bu işi nasıl yaptığını şöyle açıklıyor: Bu kişiyi görünce şehit tabutları gözümün önüne geldi. O anda kendimi kaybetmişim. Şu anda pişmanım.
Peki biz bu olaya oh olmuş diyebilir miyiz? Hayır. Esasen mesele bu da değil.
Bahse konu olayın yumruk ve burun kırma tarafı önemsiz demiyoruz, ama öne çıkarılması gereken çok daha vahim yönü var, ona işaret etmek istiyoruz.
O da şöyle özetlenebilir. Ülkemizde bölücü terör ihanetine karşı ciddi hiçbir tedbir alınmaması, hatta “açılım” politikalarıyla meşrulaştırıcı uygulamalara gidilmesinin, vatandaşın tahammül sınırlarını aşmış olması. Bu bir. İkincisi, vatandaşlarımızın, yurdun değişik bölgelerinde, bölücülere karşı gösterdiği tepkilerin sorumlusunun, Ahmet Türk ve yandaşları olduğunun görmezden gelinmesi. Bu da iki.
Bu gerçekler dikkate alınmadan, sürü psikolojisi veya kısır hesaplarla yapılan kınamalardaki aymazlığın yıkıcı tesirine ne demeli? Cumhurbaşkanı, Başbakan, muhalefet partilerinin genel başkanları ile bazı yazar çizerlerin, benzeri hiçbir olayda görülmediği ölçüde kınama kuyruğuna girdiğini, üzülerek gördük.
Bize göre Ana Muhalefet liderinin Van’da uğradığı saldırı çok daha önemli ve ağır olduğu halde, doğru dürüst kınayan bile olmadı. Hele iktidar neredeyse saldırıyı savunmaya geçti.
Ya Samsun olayına misilleme olarak, hainlerin İstanbul’un orta yerinde belediye otobüsünü yakmasını, vatandaşların canını zor kurtarmasını, televizyon kameraları olay yerindeyken hiçbir güvenlik gücücünün bulunmamasını; Batman’da bir astsubayımızın şehit edilmesini, 8 Mehmetçiğimizin yaralanmasını gerektiği gibi kınayan biri oldu mu? Hayır.
Peki bütün bu olanlarda bir terslik, bir yanlışlık yok mu? Elbette var, hem de nasıl?
Bizim kınama kuyruğuna giren baylar zannediyorlar ki, “Toplumda gerginlik peşinde koşanlara fırsat verilmemesi için böylesine mesajlara ihtiyaç var.” Hele bir genel başkan var ki; terör ve bölücülere karşı çeşitli şehirlerimizde meydana gelen vatandaş tepkilerinin listesini yaparak hepsini ağır bir üslupla suçlamayı ihmal etmiyor.
Baylar lütfen bir daha düşünün. Tabii Cumhurbaşkanı, Başbakan ve takımı bu çağrımızın dışındadırlar. Zira onlar bölücü terörün “Bir demokrasi ve özgürlük sorunu” olduğunu hep söylüyorlar. “Daha çok demokrasi” ve “daha çok özgürlükle”, “Türk etnik” (!) grubu dahil bütün etnik grupları eşitleyerek, (bireyleri değil) milli devlet yerine ortaklık rejimine geçişi sağlayıp sorunu çözeceklerini iddia ediyorlar.
Evet baylar bir daha düşünün. Bu tutumunuzla bölücülere baş eğmiş olmuyor musunuz? “Hainlerin canı can da, masumlarınki patlıcan” demiş olmuyor musunuz? Cinayet ve ihanetin legalleştirilmesine, meşrulaştırılmasına yol açacak, bölücüleri dokunulmaz kılacak, dokunursanız yanarsınız algılaması yaratacak bir ortamı hazırlamış olmuyor musunuz?
Bunlar legalleştikçe, daha da küstahlaşıp millete ve devlete tepeden bakarak saldırılarını artırmayacak, toplumdaki gerginlik ve çatışma zemini daha da artmış olmayacak mı?
Lütfen yeniden düşünün..!