"Bizden saklayacak neyiniz var?"

Her şey olağan seyrinde devam etse aklımıza bile gelmezdi belki de…

Lakin…

Seçimden önce "mezardakilere oy kullandırmaya" kalkışarak, seçimden sonra -Tek Türkiye stayla(!)- İstanbul'daki mücadeleye "Konstantinapol bekçileri" göndermesiyle, televizyon dizisiyle toplum ve siyaset dizaynına çalışarak ve son olarak, olağanüstü itiraz dilekçesinin teslimini "Balyoz bavulcusu"nu andıran görüntülerle yaparak o kadar sık ve o kadar çok hatırlattınız ki "kumpaslı yılları" bize…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki dijital teftişe atfettiğiniz önem ve verdiğiniz tepki ister istemez "Kozmik Oda"yı hatırlattı herkese!

Halbuki, Mehmet Ali Güller'in dün özetlediği gibi siz ne kadar belediye kayıtlarına "devletin mahremi" muamelesi yaparsanız yapın;

"1) Belediyeler kozmik oda değildir!

2) "Hangi yandaşa kamudan neler peşkeş çekildi, son dakikada kime neler hibe edildi" gibi bilgiler, devletin değil, AKP'nin mahremidir!"

Kaldı ki, mesele sahiden "mahremiyet" ise, bu konuda meşrebi sizden geniş iktidar da gelmiş değil memlekete;

"Kozmik oda"nın "devletin namusu" olduğu defalarca anlatıldığı halde, "kozmik oda"ya giriliyorsa bunun tek açıklamasının "devlete yabancı bir devletin sızması" olacağı konusunda tekraren uyarıldığınız halde, ne demiştiniz o gün sizi durdurmaya yeltenenlere;

"Bizden saklayacak neyiniz var!"

Şimdi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'ndan saklayacak neyi olabilir ki, bu kadar rahatsız etti sizi denetlenmesi?

Bir takım akçeli işlerinizin belgeleri, onları imhayla görevli elemanlarınız "yutamadan(!)" yakalanır diye mi korkuyorsunuz!

Orada bir duracaksın Maçoğlu!

Feodaliteden çok çekmiş bir coğrafyada halkın toprağının her manada sahibi olmasına, toprağını işleyerek hep doyup hem doyurmasına, ürettiğinden hem kazanıp hem kazandırmasına "eyvallah" dedik.

Köhne soğuk savaş kafasının örümcek tutmuş mirasını reddettik, ideolojik komplekse kapılmadan, "Komünist Başkan" Mehmet Fatih Maçoğlu'nun "halkçı belediyeciliğini" alkışladık.

"Şeffaf yöneticiliğini" alkışladık.

"Kooperatifçiliğini" alkışladık.

"Üreticiliğini" alkışladık.

Ovacık'ta oluşturduğu katma değeri, Ovacıklı çocukların, gençlerin eğitimine yatırmasını alkışladık.

Ve fakat, diline pelesenk olmuş "Dersim"i, Tunceli Belediyesi'nin resmi sosyal medya hesaplarına da taşıyıp Türkiye Cumhuriyeti Tunceli Belediyesi'ni, kafasına göre Dersim Belediyesi yaptığı anda ne oldu biliyor musunuz;

Sağlam olmayan zemine yapılmış, temeli çürük, malzemeden çalınmış bir bina gibi çöktü gitti emek emek inşa ettiği hikâyesi.

Buraya kadarmış Maçoğlu;

Orada bir duracaksın!

Tunceli, Cumhuriyetin, Dersim feodalitenin mirasıyken, "halk" diyen, "demokrasi" diyen, nohut satarak kazandığını sırf çocuklar okusun diye eğitim bursu olarak dağıtan, ürettiğini de, kazandığını da adil paylaşmaktan, hatta eşit paylaşmaktan söz eden biri, nasıl halka düşman, demokrasiye düşman, onu getiren Cumhuriyet'e düşman, toplumu kullaştıran, köleleştiren, cahil bırakan bir ağalar saltanatının kanlı mirasını, Cumhuriyet'in ve kurucusu Atatürk'ün o coğrafyaya taktığı onurlu taca yeğleyebilir?

Belediye hizmetlerine organize sabotaj mı var?

El değiştiren büyükşehir belediyelerinde, çeyrek asırdır kök salmış "zihniyet", hiç öyle "demiri soğutmak" niyetinde değil aksine, kızgın demirle, belediyelerin hizmet kanallarını dağlıyor görünüyor.

Mesele sadece Belediye Meclisleri'nin "yokuş yapması" meselesi değil.

Belediyenin, özellikle de vatandaşla yüz yüze olduğu alanlarda takınılan tutum buram buram sabotaj kokuyor. Küçücük bir örnek:

Ankara'da, son birkaç gün içinde, EGO'ya bağlı otobüslerin duraklarda durmadığı, yolcuları durakta bıraktığı yönündeki şikâyetler katlanarak arttı.

Parkta duyuyorum. Markette duyuyorum. Buz gibi havada uzun süre otobüs beklemek durumunda kalmış, şifayı kapmış yahut mesaisine geciktiği için sorun yaşamış arkadaşlarımdan duyuyorum.

Mağdur vatandaşların çoğu, durumu "Alo 153"e bildirdiğini söylüyor, ama şikâyetler azalacağı yerde artarak devam ediyor.

Şeytanın "işkillen" dediği;

Vatandaş, EGO şoförlerinin görevi ihmalini bildirmek üzere "153"ü arıyor da, "153"ün diğer ucundaki belediye memuru ne yapıyor acaba?

Ya o şikâyetleri tasnif ve ilgili birimlere iletmekle görevli olan personel de ihmal ediyorsa görevini aynı şekilde?

Ya, ortada Mansur Yavaş'a dönük tepki yaratmak üzere "organize bir hizmeti baltalama" durumu varsa…

Belediyenin, çeyrek asır boyunca, liyakattan ziyade sadakat ölçüsüne göre oluşturulmuş bu devasa kadrolarla adeta "kuşatılmış" halde olduğunu düşününce sanırım çok da paranoyakça sayılmaz bu şüphe!

Yazarın Diğer Yazıları