Biz ne mahkemeler gördük; zaten yoktular

Adalet Bakanı, -iftar yahut herhangi bir yemek organizasyonu için hayli ilginç bir tercih, orada yaşanan zulmün binde birini tahayyül etse lokma geçemez insanın kursağından çünkü- Ulucanlar Cezaevi Müzesi'nde katıldığı iftarda, "Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın avukatı ile görüşmesi yeni bir çözüm sürecini akıllara getirdiği. Yeni bir çözüm süreci var mı? Bunun İstanbul seçimiyle bir alakası var mı?" sorusuna cevaben, özetle, "Bunun çözüm süreciyle bir ilgisi yok… İstanbul seçimleriyle de bir alakası yok… Mahkemece hukuki bir engel vardı, bu engel, karar infaz hakimliğinin kararına yapılan itirazla Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Konuda hukuki engel kaldırılmış oldu. Bu çerçevede yapılan bir görüşmedir, ziyarettir. Bunu bir seçimle de bağdaştırmanın gereği yok. Mahkemece verilmiş bir görüşme, bir avukatla yapılan görüşme çerçevesindeki bir süreçtir" demiş.

Ama işte, böyle bir gerekçeyi asla kabul etmemekle birlikte bir "klişe"ye gönderme babında yazıyorum; "burası Türkiye" olunca…

Bu ülkede yaşayanların;

- "Siyasi iradenin talimatıyla", Habur'da, PKK'lıların ayağına "seyyar mahkeme" götürüldüğüne,

-"Pişman değilim, Öcalan'ın talimatıyla geldim" diyen PKK'lı teröristlerin "pişman varsayılarak" serbest bırakıldığına,

-PKK'lıların ifadelerinde "Sayın Öcalan", "Kürt Halk Önderi" gibi ifadeler kullanmalarına rağmen, bunların, PKK'lıları serbest bırakabilmek için tutanağa geçirilmediğine dönük ifşaların ayyuka çıkışına şahit olmuşluğu,

-Öyle "başkent kulisi" maskeli "kahve dedikodusu" olarak değil, dönemin -İçişleri Bakanlığı da yapmış- TBMM Başkanvekilinin ağzından "Çadır mahkeme kurmakla kalmadılar bir de PKK'lı teröristler incinmesin diye odadaki Atatürk portresi ve Türk bayrağını indirdiler" iddiasını duymuşluğu…

-Silivri'de, spor salonundan bozma "kitlesel onur, haysiyet, itibar, hak, hukuk imhası" mahkemelerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin dinamitlenişini izlemişliği olunca…

Ne yalan söyleyeyim öyle çok da güven veren, insanın içini ferahlatan, yüreğine su serpen, "Hımmmm, tamam o zaman, çözüm süreciyle ilgisi yoktur"a ikna eden bir yanı olmuyor "siyasi iradeden bağımsız tamamen mahkemenin kararı"vari bir yaklaşımın.

Toplumun karşısına bu tip gerekçelerle çıkıp da bunlara inanmalarını beklemeden önce "Türk mahkemeleri"nin bağımsızlığı üzerinde milim gölge bulunmadığına inandırmak, inandırmış olmak gerekmez mi milleti sizce de?

Ankara'yı baskıladıkça, İstanbul şişiyor

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin AK Partili üyelerinin, "Belediyeye bağlı şirketlerin ve kuruluşların genel kurulda temsili yetkisinin Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından belirlenmesi"ne ilişkin önergesinin Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş tarafından veto edilmesi ve sonrasında yaşanan gerginliğin yansımadığı basın-yayın organı yok gibi; konu herhalde malumunuzdur.

Muhalefet partilerinin adayı olup da "seçilmiş belediye başkanları"nı, belediye meclisi aracılığıyla kuşatma, hareket dolayısıyla hizmet kabiliyetini budama girişimi, "seçilmiş belediye başkanları"nın direnişine takılınca, bakın nelere tevessül eder hale gelmiş iktidar partisi:

İddia o ki, aslında artık iddia da değil, ABB yetkililerin de doğruladığı gelişme o ki, bugüne kadar tabiri caizse "arpalık" olarak kullanılmış olan belediye şirketlerinin tasfiyesinin önüne geçmeye çalışan iktidar, Ankara Ticaret Odası'na -hem de- yazılı talimat yollayarak, Belediye Meclisi'nden gelmeyen şirket atamalarının ticari sicil kaydı tescillerini yapmamalarını buyurmuş!

Bu buyruk(!) uygulandığı takdirde, Mansur Yavaş'ın belediye şirketlerinin yönetiminde bundan sonra yapacağı hiçbir değişikliğin "resmiyette" bir karşılığı olamayacak.

Mansur Yavaş'ın, bu "kanuna aykırı" emirle ilgili olarak açık olan yargı yolunu kullanmayacağını düşünmüş olamazlar; keza ABB çoktan yürütmeyi durdurma başvurusunda bulundu bile.

Öyleyse amaç ne?

Mahkemeden "nasıl olsa(!)" aleyhlerinde bir karar "çıkamayacağını" mı düşünüyorlar; onun "özgüveni(!)"yle mi kalkışıyorlar bu işlere…

Yoksa "kanunsuz emir"in önünün bir yerde kesileceğini bildikleri halde "zaman kazanmak için" mi bu engellemeleri?

Mansur Yavaş, "Şirketlerle bunların neler yaptıklarını yakında açıklayacağım, hepiniz göreceksiniz" diyor ya hani; kazandıkları bu süre zarfında evvelce atı almış olanların Üsküdar'ı geçmesine, sonra da geride kalan nal izlerini temizlemeye mi çalışacaklar acaba?

Velev ki öyle…

Bütün bu haksız-hukuksuz baskıların seçmen nezdindeki karşılığının "31 Mart'ın mesajını hiç almadıkları" olacağını, Ankara'yı bastırdıkça İstanbul'un patlamaya daha da hazır bir balona dönüşeceğini de mi göremiyorlar 23 Haziran sürecinde…

Yazarın Diğer Yazıları