"Bırak beni, haykırayım."
Sosyal medyada duyuruyu görünce bir tuhaf oldum. Ta eskilere gittim. Kendi gençliğim ve çocukluğuma döndüm. Ortaokuldaki eski püskü sırama oturdum. Sınıfımızın uğultusu kulaklarıma geldi. Gözlerimi kapattım. Türkçe ders kitabını açtım. Türklük şairi Mehmet Emin Yurdakul'un mısralarını okumaya başladım.
"Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et / Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet / Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir."
Zihnimden bir film şeridi gibi bugünkü Türkiye geçti.
Mehmet Emin Yurdakul'un söyledikleri gerçek olmuştu. İçinde bulunduğumuz süreçte, baktım, solun bütün sesleri konuşuyor. Gün geçmiyor ki biri Nazım Hikmet güzellemesi yapmış olmasın. Dolayısı ile Nazım bugüne getiriliyor ve konuşuyor. Ne söyleyecekse ve ne söylediyse aynısını bugünün insanına da anlatıyor.
Aynı şekilde Deniz Gezmiş, Sabahattin Ali ve diğerleri ideolojisiyle, mücadelesiyle yaşatılıyor.
Benzer durumu İslamcı kesimde de görüyoruz. Kitapları yüzlerce kere bıkmadan usanmadan basılıyor ve çeşitli toplantılarla, etkinliklerle, ödül törenleriyle fikirlerini yaymağa devam ediyor.
Bir tek milliyetçilerin sesi soluğu kesilmiş.
Mehmet Emin Yurdakul susmuş mesela.
Gökalp ortalarda görülmüyor, Yahya Kemal'in gördüğü Balkan rüyasını, Süleymaniye'de bayram sabahında neler hissettiğini bilmiyoruz.
Mehmet Emin Yurdakul haklı. Öksüz çocuklar gibiyiz.
Nerede Atsız'ın "Kahramanlık yıldızlar gibi parlayıp sönmek değil/İleri atılıp bir daha dönmemektir!" diyen haykırışı?
Peki, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun içimizi yerinden oynatan o muhteşem haykırışı nerede diye geliyor?
"Aylardan ağustos günlerden Cuma/ Gün doğmadan evvel iklimi Rûma/ Bozkurtlar ordusu geçti hücuma./Yeni bir şevk ile gürledi gökler: Ya Allah, Bismillah Allahu ekber!.."
Hatırlar mısınız?
Bir Arif Nihat Asya'mız vardı. Bayrak şairi diyorduk O'na.
AKP iktidarı ders kitaplarından kaldırdı bayrak şiirini. Çünkü yüksek duyguyla söylüyordu Asya Hoca.
"Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/ Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü..."
Böyle sesleniyordu bayrağa. Ve öyle bir yüceltiyordu ki onu, öyle bir sevgiyle, bağlılıkla anlatıyordu ki ve öyle bir kıskançlık taşıyordu ki yere göğe sığdıramıyordu.
Diyordu ki: "Yüksek yerlerde açan çiçeğim/Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım/Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.."
AKP'liler bu cümleyi sevmediler. "Bozguncu bu, şiddet yanlısı. Çocuklara kötü örnek oluyor, kitaplardan kaldıralım" dediler. Hâlbuki Arif Nihat Asya da bir öğretmendi ve kimsenin gözünü oyacağı, kimseyi inciteceği yoktu. O bayrağa olan sevgisinin boyutunu anlatıyordu.
Bütün bunları neden anlattım biliyor musunuz? Şu ilandan dolayı anlattım: "Vefatının 76. Yılında Kurucu Genel Başkanımız, Türklük şairi Mehmet Emin Yurdakul'u rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz." Bu ilan, Eskişehir Türkocağı'na ait. Sosyal medyada karşıma çıkınca içimden "nihayet Türklerin sesi çıkmış" dedim. Demek ki bir vefa örneği dillendiriliyor. Bu çağda dile gelmeleri gereken şairlerimiz, yazarlarımız, ozanlarımız konuşturulacak demek, diye içimde bir ümit belirdi. Sonra Mehmet Emin Yurdakul'un çok güzel bir söyleyişini sizlerle paylaşıp yazıyı noktalamak istedim..
"Ben bir Türküm dinim cinsim uludur/ Sinem, özüm ateş ile doludur / İnsan olan vatanının kuludur / Türk evladı evde durmaz giderim/ Muhamedin kitabını kaldırtmam / Osmancığın bayrağını aldırtmam / Düşmanımı vatanıma saldırtmam."
Ruhun şad olsun aziz Türk!