Bir yandan katlet, bir yandan "park" et!!!

Her şey o kadar birbirine zıt ki ve bu durum o kadar kanıksandı ki, bu ülke için "çelişkiler dünyası" demenin anlamı da kalmıyor artık...

Çünkü AKP Türkiyesi'nde, toplumu ve yaşamı sinsi bir deprem fayı gibi derinden sarsan çelişkiler ne bitiyor ne de onlardan ders alınıyor...

Diğer yandan, memlekette gaflete de sığınmış ekonomik, toplumsal ve siyasal çelişkiler yaşamın gerçeklerinden aldıkları şamarlara rağmen bildiklerini okuyorlar ya, işte "vahhh" denilecek mesele de burada dışa vuruyor zaten!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün bir televizyon kanalında konuşurken önce yeşili ve doğayı ne kadar çok sevdiklerini (!) anlattı sonra da seçim "müjde"leri arasında Atatürk Havalimanı'nın "yeşil alan" haline getirilme projesini saydı... Dedi ki, "Oraya devasa bir millet parkı yapacağız..."

Atatürk Havalimanı'nın bulunduğu alanın, New York'taki muhteşem "Central Park" benzeri bir yeşil alan haline getirilmesi kamuoyunda aylardır zaten tartışılıyordu ama Erdoğan'ın açıklamalarının ardından farklı çelişkiler de bir kez daha su yüzüne çıktı...

Konu, AKP'nin 16 yıllık iktidarında beton cehennemine dönüştürülen İstanbul olduğu için, Erdoğan'ın bu beklenmedik açıklamasına iyice yoğunlaşmak gerekiyor;

Ne kadar tuhaf değil mi; İstanbul'un ortasında, kolay ulaşılan Atatürk Havalimanı dururken, şehrin neredeyse en uzak kuytusunda, gereksiz yere "3. havalimanı" yapmak için yüzbinlerce ağacı katleden, doğal yaşamı mahveden bir iktidar, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir çelişkiyi daha itiraf ediverdi...

Yani sen, bir yandan yeni havalimanı yapmak için uçsuz bucaksız muhteşem ormanları acımasızca talan edeceksin, diğer yandan da yıkacağın bir havalimanının arazisini "yeşil alan" haline getireceğini vaat edeceksin!!!

"Doğayı sev, yeşili koru" sözünü adeta "Bir yandan katlet, bir yandan 'park' et" çelişkisine dönüştüren AKP, milletin gazını almaya çalışıyor ama akla hemen şu meşhur özdeyiş de geliveriyor; "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!.."

park-12cm.jpg

***

İstanbul'a "Atatürk" yakışır...

Peki; Doğa katliamı-park çelişkisinin de sandık vaatleri arasında öne çıktığı şu günlerde, Erdoğan'ın seçim "müjde"sine İstanbul halkı sevinsin mi üzülsün mü acaba?..

Ortada şaşırtıcı, düşündürücü ve "vahhh" dedirtici bir tablo olduğu için gelelim seçeneklere, olacaklara ve bunlardan kaynaklanacak çelişkileri sıralamaya;

Parka sevinmek gerekiyor; Çünkü Atatürk Havalimanı'nın yeri devasa bir yeşil alan haline getirilmezse, hiç kuşkunuz olmasın, başka vahim örneklerde olduğu gibi o çok değerli arazi de yandaşlara peşkeş çekilir ve yerine siteler, AVM'ler kondurulur ki, kentin nefes alabilecek en büyük alanı da beton cehennemine dönüşüverir...

Parkın gidişatına dikkat etmek gerekir; Çünkü 3. havalimanının henüz adını koymayan iktidar, "millet parkı" adı altında "Atatürk" adına yönelik, özellikle stadyumlar üzerinden yürüttüğü düşmanlığı devam ettirebilir...

Yani, 3. havalimanının adı "Atatürk" olmazsa "millet parkı" ismi üzerinden cumhuriyetin kurucusunun adı devasa bir tesisten daha silinmiş olur!..

Gelelim olması gerekenlere; İstanbul'da yapılan 3. havalimanına "Atatürk" adı yakışır... Dünyanın en büyük devletlerinde, görkemli limanlarda büyük devlet adamlarının adları yazılıdır...

Yeşilköy'de, üzerinde Atatürk Havalimanı bulunan araziye gelince... Madem burası Türkiye'nin en büyük ve en görkemli parkı olacak, o zaman oraya da "Atatürk"ten başka isim yakışmaz... İstanbullular aksi projelere ve sinsi planlara sakın ola izin vermesinler...

***

Vurgunu kim yaptı?..

Tartışma programlarının yandaşlaşma piyesine dönüştüğü televizyon ekranlarında işkembeden zırvalamak moda olduğu için bir taraftan doğruları anlatacak olanlar sinsi ambargolarla bertaraf ediliyor, diğer taraftan da gerçekler halktan kaçırılıyor...

İşte böylesi kirli bir çarkın yalan dişlileri arasında kimileri "rant" değirmeninin öğüttüklerinden nemalanıyor, kimileri ise aynı dişlilerin ezdiği bir düzenin içinde, elindekinin un gibi eritilmesini seyretmekle yetiniyor...

İşte önceki gün, ekonominin acımasız çarkı içinde iki kare fotoğraf sosyal medyadan birer şamar gibi çarptı suratlara...

O karelerden birinde, Kilis'te bir iş adamının dağıttığı "50 TL" tutarındaki yardım kartlarını almak için birbirini ezen binlerce insanın çırpınışı vardı, diğer karede ise "döviz"deki yangın!!!

Velhasıl, yandaş televizyonlar bu iki çelişkili kareyi de yansıtmaktan kaçındılar ama güneş balçıkla sıvanmıyor...

Özetle; "döviz" oranlarını bile alt yazılarla farklı yansıtan televizyon kanallarının alay konusu olduğu bu ülkede, ekonominin asıl gerçekleri üzerinde oynanan "oyun"lar halkı yoksullaştırırken, bir kez daha rantiyeye hizmet etti...

Peki, son günlerde "döviz"deki çılgın yükselişle ilgili ahkam kesmeyen sözde "uzman" kaldı mı?.. Daha şubat ayında 3.78 bandında seyreden ABD dolarının iki ay içinde yükselmesi ve son 5 gün içinde 5 TL'ye kadar fırlaması "kimlerin ekmeğine yağ sürdü" diye soran oldu mu?..

İktidarın nedense günlerce müdahale etmediği, ancak önceki akşam saatlerinde, piyasaların kapanmasının ardından faiz oyunuyla el koyduğu döviz piyasasındaki "suni dalgalanmalar kimleri zengin etti" diye sorgulayan bir yandaş kalemşor var mı ki?..

Kimilerinin, "Halk istikrarı arasın diye, AKP kasıtlı olarak dövize müdahale etmiyor" dediği, kimilerinin ise "bu devalüasyondur, ülke batıyor" diye yorumladığı döviz oyununda tahminler de tutmadı, sözde "analiz"lerde...

Ve sonunda önceki akşam yapılan "faiz" müdahalesi özellikle ABD dolarında gerileme yaratsa da, son bir haftada sergilenen rant tuzağı kimilerini iyice yoksullaştırırken, ekonominin kirli piyesinde hep başrollerde olan kimilerinin ise kasasını doldurdu...

Yazının başında ne demiştik; "Bu ülke çelişkiler dünyasıdır..." Ne yazık ki son yıllarda hep halkı, yaşamı, doğayı ve de insanlığı vuran çok vahim çelişkiler dayatıldı bu ülkeye...

Şu 24 Haziran gelse de, millet AKP'den de kurtulsa, baskıyla, kararnamelerle, siyasal oyunlarla ve rantiyeyle dayatılan utanç verici çelişkilerden de...

Yazarın Diğer Yazıları