Bir suça ortak olmanın nesi bu kadar eğlenceli olabilir?
Türk Ceza Kanunu'na göre, kişinin hayatının "gizli alanı" himaye altındadır.
TCK'nın 132. Maddesi, "Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden, Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden, Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişiler"in hapisle cezalandırılmalarını öngörür.
TCK'nın 133. Maddesi, "Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden, Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan, Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden, basın ve yayın yoluyla yayımlayan kişiler"in hapisle cezalandırılmalarını öngörür.
TCK'nın 134. Maddesine göre, "Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden, Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişiler"in hapisle cezalandırılmalarını öngörür.
TCK'nın 135. Maddesi, "Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kişiler"in hapisle cezalandırılmalarını, "Bu verilerin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda da bu cezanın arttırılmasını" öngörür.
TCK'nın 136. Maddesi, "Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişiler"in hapisle cezalandırılmalarını öngörür.
TCK'nın 137 Maddesi, Bu suçların "Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde" verilen cezaların arttırılmasını öngörür. (Sanat mıdır yahut öyle bir "meslek" tanımı var mıdır bilmiyorum ama "eskortluk" da para karşılığı yapılan profesyonel bir iş nihayetinde!)
***
Özetlemek gerekirse…
Yasalarımıza göre;
"Haberleşmenin gizliliğini ihlal" bir "suç"tur.
"Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması", "suç"tur.
"Özel hayatın gizliliğini ihlal", "suç"tur.
"Kişisel verilerin kaydedilmesi", "suç"tur.
"Kişilerin verilerinin hukuka aykırı olarak verilmesi veya ele geçirilmesi", "suç"tur.
Ve yine yasalarımıza göre(yasalarımızda);
"Findirdeklik, fingirdeşme" diye bir suç yoktur.
"Çapkınlık" diye bir suç yoktur.
"Hovardalık" diye bir suç yoktur.
"Hercai"lik diye bir suç yoktur.
Hatta…
"Rezil"lik diye bir suç da yoktur!
Bazı davranışlar "ayıp" olabilir. "Utanç verici" olabilir. "Yozluk" olabilir. "Mide bulandırıcı" olabilir. Toplumun değer yargılarıyla örtüşmüyor olabilir; dolayısıyla bırakın takdiri, savunulacak hiçbir yanları olmayabilir.
Velakin…
Son tahlilde, bunlar "aleni" yapılmadığı, kişinin "gizli alanı"nda, "özel hayat"ının sınırları içinde kaldığı müddetçe sadece kendisini ve o davranışın muhatabı olan kişileri ilgilendirir.
***
Buna rağmen…
Eski milli basketbolcu Kerem Tunçeri'nin, değişik(!) kadınlara attığı iddia edilen "özel" mesajların sosyal medyada ifşa edilmesinin "suç" olduğunu vurgulamak ve insanların bu "yöntem"le itibarsızlaştırılmalarına karşı çıkmak yerine, ifşa edilmesi suç olan bu "özel" mesajların içeriğine dayanarak -bir de sanki adam asılmış da bahsi geçen kadınlar da hiç karşılık vermemiş, birer "iffet manifestosu"yla ağzının payını vermiş gibi bir iklim yaratarak- Kerem Tunçeri'nin ahlak yapısını tartışıyor -her biri isim, ünvan sahibi- koca koca insanlar.
Gerçekten akılalmaz.
Bunun, birinin yasadışı şekilde ifşa edilmiş "özel hayatını" malzeme edip de, meydanlarda "genel genel" diye bağırmaktan ne farkı var?
SORU-YORUM
Dünkü yazısında, yaşanmış bir olaydan yola çıkarak, 15 yaşındaki bir kız çocuğu ile 18 yaşındaki ergen bir erkeğin evliliğinin "cinsel istismar" sayılamayacağını savunan ve muhalefete "gölge etmeyin" çağrısı yapan Hilal Kaplan'ın gerekçesi; gençlerin birbirlerini sevmesi ve evliliğin rızayla gerçekleşmesi.
Sonradan pişman olacakları kararları verme potansiyeline sahip oldukları yaşlardaki iki çocuk, hadi çok zorlarsan iki genç, böyle bir karar alırken birbirlerini sömürmek, iyi niyetlerini kötüye kullanmak amacı gütmüyor, dolayısıyla da ortada sözlük anlamınca bir "istismar" bulunmuyor olabilir. Ve fakat ortada bir "cehalet", bir "şuursuzluk" olduğu alenidir.
Bu durumda okumuş-yazmış, 'aklı başında(!)' insanların yapması gereken bu hali meşrulaştırıcı, özendirici ve hatta teşvik edici bir dil kullanmak mıdır, yoksa caydırıcı, engelleyici tedbirlerin alınmasına çalışmak mıdır?
Ben bir anne olarak oğlumun böyle bir tercihte bulunma ihtimalini "Allah yazdıysa bozsun" deyip, düşünmek bile istemem.
Hilal Kaplan da, mesela kızı olsa, 15 yaşında "Anne ben aşık oldum" deyip evlenmeye kalkışsa, 16'sında doğurmaya kalkışsa, bir anne olarak bu kadar rahat "Madem seviyorsun, istiyorsun yap kızım" der mi acaba?