​​​​​​​Bir kavga adamı Ercüment Ovalı…

Trabzonlu bir anneyle, soyağacı Kırım'a uzanan asker bir babanın oğlu olarak, küçük bir Trakya kasabasında, Babaeski'de doğdu.

Bir yerde toprağım yani!

"Atatürkçü" bir ailede yetişti.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi…

19 Mayıs Üniversitesi'nde iç hastalıkları, Marmara Üniversitesi'nde ise hematoloji ihtisasları…

Ve…

Ver elini "memleketim" dediği Trabzon; Karadeniz Teknik Üniversitesi…

***

1995… Kök hücreden "dendritik hücre" üretimi henüz "hayal" ile "düşünce", hadi bir adım ilerisi olsun "düşünce" ile "proje" arasında bir yerlerde; yeni yeni konuşuluyor bilim mahallesinde de; "hücresel tedavi"yi seçti uzamanlaşmak için kendine.

1998… Karadeniz'deki ilk transplant/nakil ameliyatını yaptı.

1999… Tıp profesörlüğünü aldı; sadece 38 yaşındaydı.

***

2002"Kök hücre"nin en büyük alıcısının Amerikan ordusu olduğunu fark etti. Bu alana, milyonlarca dolarlık yatırımları vardı.

Kafasında çılgın projeler, doğru dönemin KTÜ rektörü Prof. Dr. Türkay Tüdeş'in kapısını çaldı. Aklından geçen ne varsa, yapmak istediği her şeyi bir bir anlattı.

İnanmayacaksınız ama -o günkü üniversite ortamı ve rektör profiliyle bugünkü arasında dağlar kadar fark tabi tabii- "Sana inanıyorum" cevabını aldı.

Gelin görün ki cep delik cepken delik…. Projenin maliyeti, üniversitenin bütün AR-GE bütçesi kadar olunca yatırımcı aramaya başladı.

Birileri onu "kopyacılıkla" suçluyor ya, "Ben biraz iyi taklit ediyorum. Kim neye yatırım yapıyor bakıyorum" diye bizatihi itirafı var bu konuda!

Amerikalı kök hücrecilerin yolunu takip etti ve kaçınılmaz olarak TSK'nın kapısında buldu kendini. Plazma fraksinasyon labaratuvarı kurmak ve asker için kan yerine geçebilecek dondurulmuş albümin, plazma üretmek isteyen TSK'yla tam bir "kazan-kazan" anlaşması yaptı. Türk Tıb-San'la ortaklığı güçlü bir referanstı, İş bankası da elini taşın altına koyma kararı aldı. Sonra başkaları…

Ha bu arada, organizasyonun askeri kanadında Orgeneral Saldıray Berk vardı. Tesadüfe bakın ki, ikili, çok değil birkaç yıl sonra "dava arkadaşı" da olacaktı!

***

2006… Türkiye'nin uluslararası standartlara sahip ilk hücre işleme tesisi olan ATİ Teknoloji Hücre ve Gen Tedavi Merkezi açıldı.

Rivayet o ki, açılışta, şimdi FETÖ olarak anılan yapının başına kallavi bir küfür sallamıştı. "Hatırlamıyorum" diyor ama külliyen inkar da etmiyor:

- Yapmış olabilirim. Atatürkçüyüm ve insanları tarikatla yönetmeye, inançlarıyla sömürmeye çalışmak kabul edebileceğim bir şey değil. Bilim haricindeki şeylerle insanları şekillendirmeye çalışanlardan nefret ederim…

***

2007… ATİ'nin ürün geliştirme çalışmaları başladı.

Doku üretimi…

Membran üretimi…

Kök hücreyi dondurarak saklamaya yarayan kit…

Derken, bu alanlarda "dünya devi" durumundaki 4 şirket Türkiye'ye giremedi!

Bir de üzerine, SARS sonrası muhtemel bir biyolojik savaşa karşı stratejik plan hazırlığına cüret etmek olacak iş miydi!

Çok olmuşlardı tabii…

Gelsin itibarsızlaştırma faaliyetleri…

Deneysel ilaçlarla hastalarını öldürmekle suçlandı.

7 ayrı mahkeme… 12 ayrı hakim… Her hasta için ayrı ayrı 18 kere yargılandı… Bir tane ceza yok!

***

2009… ATİ'yi kurmasına destek olan Orgeneral Berk gibi o da "Ergenekon" namlı kumpasla gözalına alındı.

Hrant Dink'in katillerini korumakla suçlandı.

Üniversitede her gün yeni bir soruşturmaya uğradı; hakkında 1700 şikayet dilekçesi yazıldı. Hep aynı 3 kişiye aitti imzaları!

Çalıştığı hastaneye baskı yapıldı. Doktor arkadaşlarına…

Bakanlık, AR-GE fonları; bütün kapılar yüzüne kapandı.

Devran dönünde beraat etti ama o dönemde 6 yıl 3 ay ceza aldı.

***

Her şeye rağmen, bu ülkeye olan inanç ve bağlılığını kaybetmedi.

TÜRKÖK'ün oluşumunda yer aldı.

Erciyes Üniversitesi için "Genkök"ü hazırladı.

Halen çalıştığı - şimdi Covid 19 tedavisi çalışmaları için ortam ve imkanlarını da sunan- özel hastanenin hücre laboratuvarı ve kordon kanı bankasını kurdu.

"Kan ve Kök Hücreden Yapay Deri Üretimi" ile 'En İyi Deneysel Araştırma' ödülünü kazandı.

Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Bilim Kurulu üyeliğine seçildi.

2017'de katıldığı törende, salondaki iklimi umursamadan, ödülünü PKK'nın katlettiği Eren Bülbül'e, onu kurtarmak için üzerine kapanan, vücudundan 41 kurşun çıkan astsubay Ferhat Gedik'e ve Afrin'de savaşan bütün Mehmetçiklere ithaf etti ve laboratuvarına dönüp üretmeye devam etti.

***

Şimdi…

3D ile yapay kulaktan, nefes borusuna, yapay kalpten, biyokemik ve kanser aşısına kadar tamamlanmayı bekleyen yığınla projesine ara verdi ve ekibiyle birlikte 45 gün sürecek bir karantinaya girdi. Sonunda ölüm var; bulmayı ümit ettiği ilaç/tedaviyle bütün korona mağdurlarına "yaşam" da vaat edebilir ama kendi yaşamından da olabilir.

Ne için?

Hâlâ "popülistliğinden" diyebiliyor birileri.

Halbuki cevabı, 2007 yılında Habertürk'e verdiği röportajda gizli:

"Adınız veya kavganız için… Size inanmayanlara göstermek için…"

Bir kavgası olmayanların bunu anlamasını bekleyin…

Biz sizi anlıyoruz Hocam.

Olur veya olmaz; hangi sonuçla çıkarsanız çıkın o laboratuvardan; çabanızın samimiyetine güveniyoruz.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları