Bir kart bir cana mal olursa!..

Ankara'da bir emekli kendini yakmak istedi.

Üstüne benzin döküp çakmağı çaktı.

Orada bulunan bir polis memuru bir arabadan aldığı yangın söndürücüyü adamın üstüne boşalttı.

Ancak yine de ağır derecede yanmıştı. Yoğun bakıma alındı.

Hikayesi gözünü açtığı hastanede öğrenildi.

Banka mağruruydu.

Türkiye'de yüzbinlerce insan gibi.

Bilinçsizce hedef uğruna verilen 750 lira limitli bir kredi kartı az daha bir can alıyordu.

Adam bankaya kredi çekmeye gitmiş, ama oradaki bankacı bunun zorunlu olduğunu söyleyip kredi kartı da vermiş. Sıkıştığı bir dönemde kullanmış, borcunu ödemiş ama 100 liralık borç için icraya verilmiş.

Bankacı kendisine zorla adet olarak dayatılan kredi kart hedefinin birini tamamlama mutluluğunu yaşarken, acaba nasıl bir sosyal faciaya yol açtığını biliyor muydu?

Onlarca hedefin içinde küçücük bir adet bir insanın kendini Ankara meydanında yakarak öldürmek istemesine neden olacağını hiç düşündü mü?

Hayır! Çünkü o kartı veren de 200 bin bankacı gibi işinden kovulmamak için sadece hedeflerine kilitleniyor.

Artık kart verecek müşteri bulamadığı için önce çevresine sonra ailesine sonra da gelen müşterisini kandırarak, zorunlu diyerek veriyor.

Bankacı Bilal öldü

Bilal 30 yaşında yeni evli bir bankacı. Mesleğe 7 yıl önce severek girdi. İtibarlı bir işi olduğunu düşünüyordu. Evlendi, birkaç yıl sonra işlerin hiç de eskisi gibi gitmediğini gördü. Sektör krize girdikçe üzerindeki hedef baskı da arttı. Dönemsel hedefler önce aylığa sonra haftalığa dönüştü. Günlük bile hedefler veriliyordu. Bir gün bölge müdüründen "bireysel emeklilik sistemi" (BES) kampanyası talimatı gelir. Kriz olması nedeniyle yapamaz. Zaten milletin tasarruf yapacak gücü mü vardı ki?

Bankaya insanlar tasarruf için değil borç almak için geliyordu. Gerçi onu da her müşteri bozuk sicil nedeniyle alamıyordu. Gelen baskılara dayanamadı ve kendisine kredi almak için gelen müşterisine ondan habersiz yaptı. İmzayı ise kredi sözleşmelerinin arasına koydu.

Bunu birçok arkadaşı yapıyordu. Kendisi etik bulmuyordu ama baskıdan bunalarak yaptı.

Fakir hırsızlığa çıkmış ilk akşamdan ay doğmuş misali ortaya çıktı.

Teftişe gelen müfettiş kovulması yönünde rapor yazar.

Ve kovulur!

Böyle bir suçla kovulanı hangi banka işe alırdı ki? Oysa kriz ortamında yapılan yüzlerce BES'in birçoğunun bu şekilde yapıldığını şube müdürü de biliyor, bölge de biliyordu. Ama ortaya çıkınca hepsi ayıplıyor ve kızıyordu.

Sektörün iki yüzlülüğü.

Genç bankacı işsizliğe ve yaşadıklarına dayanamaz ve kalp krizi geçirir.

Vefat eder!

Nadide gibi, Onur gibi, Kemal gibi… İsmini buradan hatırlayamadığın son 5 yılda kanser olup ölen onlarca bankacı gibi.

Kimisi kalp krizinden, kimisi kanser gibi rahatsızlıklardan onlarca bankacı öldü.

İntihar edende oldu. Banka itibarını bozduğu için mahkemeye başvurup hemen yayın yasağı kararı aldırdı.

Bir can nedir ki, koskoca Avrupa sermayeli bankanın itibarı daha önemli.

İngiliz'in, Hollandalı'nın, Fransız ve Arap'ın parasından daha mı önemliydi bir Türk'ün canı…

Bu karara imza atanlar her halde öyle düşündü ki, erişim engeli verdi.

Yabancı sermayenin Türkiye'de iş hayatına soktuğu hedef terörü maalesef sosyal bir faciaya neden olmak üzere.

Birilerinin artık çıkıp bunlara dur demeli.

Bu arada bankacılık sektöründe örgütlü sendikaların başkanları tatilden döndü mü acaba çok merak ettim.

Yazarın Diğer Yazıları