Bir doktor kanser olursa!
Kanser olduğumu öğrenince adeta şoke oldum. Tümör konseyine girdiğimde hekimler bırakın ‘geçmiş olsun’ demeyi, yüzüme dahi bakmadılar. Zaten başıma gelenlerin şokunu yaşarken, bir de hastalanan doktor olarak ne kadar değersiz olduğumu düşünüyordum.”
Bu sözler 1 ay önce kanserden ölen Uzman Doktor Aydemir Yalman tarafından yazılmış. İnönü Üniversitesi tarafından hasta-doktor ilişkileri konusunda yapılan bir toplantıda gündeme geldi.
Bir doktorun hasta olarak hastanede yaşadığı çaresizliği ve Türkiye’deki hasta-doktor ilişkisini çok iyi anlatıyor.
Bir başka haber çok değil tam bir hafta öncesine ait:
“Dedesini ameliyatta kaybeden 17 yaşındaki M.G., Dr. Arslan’ı odasında göğsünden bıçakladı. Doktor ameliyatta can verirken M.G. saldırıyı ’intikam’ için gerçekleştirdiğini söyledi.”
İki farklı haber. İlk haber sadece gazetelerde bir gün yer aldı. Ne Sağlık Bakanı ne de bir başka kişi bu konuda konuştu.
Ancak ikinci haber günlerdir gazetelerin birinci sayfalarını süsledi. Gazetelerin köşe yazarları 17 yaşında olduğu için yasa gereği ismini yazamadıkları zanlı için “şerefsiz” diye hitap etti.
Neden şerefsiz? Bir insan öldürdüğü için mi? Türkiye’de her gün yüzlerce cinayet işleniyor. 3 yaşındaki çocuğa tecavüz edip öldürenden tutun da 200 TL için boğazı kesilerek öldürülen 80 yaşındaki nineye kadar.
Basın burada tribüne oynamıştır. Olaya tek taraflı bakmıştır.
Elbette insanlık için çalışan bir hekimin öldürülmesi kabul edilir bir olay değildir. Bu en acımasız savaşlarda bile kabul edilmez. Ancak burası Türkiye. Olayın geçtiği bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesi.
Olaya yüzeysel bakmamak lazım. Burada sosyal bir sorun var.
Sosyolojik bir süreç var ortada.
Türkiye’de sağlık ve eğitim konusunda en çok ihmal edilen bölge Güneydoğu’dur.
Yıllarca Güneydoğu’ya devlet, öğretmen ve doktor gönderemedi. Hastaneler ve okullar aylarca doktorsuz kaldı. Acil servis önlerinde yüzlerce insan doktorsuzluk yüzünden öldü. Güneydoğu yine yıllarca ticaret amacıyla orada bulunan kötü niyetli bazı doktorların vicdanına bırakıldı.
Ameliyatlarda “bıçak parası” adı altında alınan para bir insanlık suçudur ve bu birkaç yıl öncesine kadar işlenmekteydi.
İşte bu nedenle doktorlara Güneydoğu’da hep “kasap” benzetmesi yapıldı.
Devlzt ve SSK hastanelerinde görev yapan bazı doktorların özel muayenehaneleri hep tahsilat için kullanıldı.
Sonuç olarak devlet eliyle ekilen rüzgar, fırtına olarak biçilmiştir.
Sağlık Bakanı doktorlara saldırı için “gerekli tedbiri alacağız” dedi.
Nedir bu tedbir? Her doktora bir polis mi vereceksiniz?
Bu işin en iyi tedbiri geçmişte yapılan doktor hasta ilişkilerinin onarılmasıdır.
Adıyaman’da okuduğum ilkokul birinci sınıfta bir gün Çavuş Akar isminde öğretmenimiz sınıfta sordu ’büyüyünce ne olmak istiyorsunuz’ diye. 35 kişilik sınıftaki öğrencilerin en az 30’u ‘doktor olmak istiyoruz’ dedi. Öğretmenimizin neden doktor olmak istediklerini sorduğunda çocukların yanıtı bugünkü sorunun tohumlarıydı:
“Zengin olmak için!”
Fakirliğin kol gezdiği o dönemde doktorluk zengin olma aracı olarak görülüyordu. Çünkü yıllarca Güneydoğu insanının sağlığı bazı kötü niyetli kişiler tarafından para kazanma aracı olarak görülmüştü.
Ameliyat için bıçak parası, insanca muayene olmak için önce doktorun özel muayenehanesine gitmek zorunda kalan bir halktan ne beklersin.
Sağlık alanında elbette son yıllarda Türkiye çok mesafe aldı. Ancak bu mesafe her zaman olduğu gibi yine Batıda alınmıştır.