Bir de Başkan olursa...
Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin Suriye politikasının kabaran faturasına IŞİD korkusu ile Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılması da eklenirken daha dün “Öfke de bir hitabet üslubudur” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkan kavgalı küfürlü, yaralamalı oturumları gerekçe göstererek, “Başkanlık sistemine geçilmeli” diye diretiyor...
Üstelik bu sözü “şaftı kayan” ve Meclis kürsüsündeki çekiçle başka milletvekillerini yaralayan AKP’li vekiller yaparken söylüyor...
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı kendisini eleştiren kim olursa olsun, “Sen kimsin yahu” diye meydanlarda yerin dibine batırıyor, bunu yaparken o kişiyi hedef gösterip göstermediği gibi bir endişesi asla bulunmuyor, bir gün sonra havuz medyasında Erdoğan’ın eleştirdiği kişiyi manşetlere resmi ile birlikte at nalı büyüklüğünde harflerle yapıştırılıyor... Biz de, “Sen kimsin yahu” diye fırça yemeyi göze alarak, dünyanın demokrasi ile yönetilen hangi ülkesinde bu üslupta bir Başbakan yahut Cumhurbaşkanı var diye soruyoruz?
Asıl endişemiz ise Anayasaya göre “tarafsız” olması mecbur olar bir Cumhurbaşkanı iken hâli böyle olan Sayın Erdoğan bir de “Başkan” seçilirse onun ve onu eleştirenlerin hâllerinin ne olacağı korkusudur. Olmuşlara bakınca olabilecekleri hayal etmek bile insanın yüreğini bozuyor, uykularını kaçırıyor...
Daha kaç aylık Cumhurbaşkanı olmasına rağmen “Cumhurbaşkanı’na hakaretten” tutuklananların sayısı 15’e doğru tırmanıyor. Diğer cumhurbaşkanlarının cumhurbaşkanlığı süresince Erdoğan’ın altı aylık tutuklatma rekoruna ulaşmadıkları gazetelerde yazılıp çiziliyor. En sakin olması gereken kırılma noktasında bile, “Türkiye’nin yüzde 50’sini zor tutuyorum” diyen Erdoğan’ın siyaset yaptığı dönemde ülke gerçekten çok gerildi, ne sokaklarda, ne toplu ulaşım araçlarında, ne evlerimizde can güvenliği diye bir şey yok artık...
İşte böyle bir dönemde gündeme “güvenlik paketi” adı altında kıyısından köşesinden bilgi edinebilenlerin söylediklerine göre Türkiye’yi tam bir polis devletine dönüştürecek bir yasa tasarısı Meclis’e inmiş durumda. Bu güvenlik devletin mi, AKP’nin mi yoksa birkaç şahsın güvenliği mi, bir türlü netlik kazanmadı.
Meclis sinir küpü.
Kavgalar çıkıyor, yaralanmalar oluyor; muhalefet engellemek için var gücü ile kenetlenmiş durumda. Yasa taslağının 132 maddesi var, biri “bonzai” ile ilgili diğeri de “Molotof kokteyli” ile ilgili. Başta Başbakan ve onu destekleyen Erdoğan olmak üzere bütün AKP’liler, gazete ve televizyonları 132 maddelik bu tasarının bu iki maddesini öne çıkartarak, muhalefeti, “bonzai” ve “Molotof kokteylini” savunuyor diye halka şikâyet ediyorlar.
Tabii ki bu da doğru değil. Nitekim Selahattin Demirtaş bile, “İçeriğini bilmediğimiz o 130 maddeyi geri çekin, ’bonzai’ve ’Molotof Kokteyli’ maddelerini birlikte geçirelim” deyiverdi. İnsan bu sözden sonra olsun biraz kızarır, biraz terler de, bir daha bu lafları ağzına almaz amma ne diyeceksin, siyasette üslup kalmadı ki...
Sahi, meselâ o 130 maddeden biri, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi birilerine “rüşvetçi” demenin yahut “hırsız var” diye bağırmanın yahut Demirtaş’ın iddia ettiği gibi iktidar uygulamalarının muhalefet ve sivil toplum yahut sıradan halk tarafından sokaklarda protesto edilmesinin yasaklanması mı?
Niye bu kadar endişelisiniz hatta paniktesiniz diyenlere, çok geçmedi, “Her şeyi bizden beklemeyin, tencere tava çalan komşularınızı şikâyet edin” diye meydan meydan dolaşıldığı günlerin üzerinden hatırlatması bilmem bir şeyler ifade eder mi?