Bi sor niye?
Yoruldum. Tatil yapmaya da ihtiyacım var ama şartlar uygun değil. Şu sıralar yazıların seyrelmesi üzerine ciddi eleştiri alıyorum. Sonuç da okuyucu haklıdır. Fakat bizlerinde yük kaldırma kapasitesi kısıtlıdır. Her dönem beni tembellikle suçlayan Müyesser Yıldız, Sincan Cezaevi'nde gazeteleri bir gün sonra okuyabiliyor. Çok değerli arkadaşım Av. Erhan Tokatlı ile haber yollamış. "Yavuz'a söyle tembellik yapmasın. Bir ara 'iki misli yazıp-konuşacağım' diyordu. Daha çok yazsın" demiş. Ablam, annem, kaynanam... Doğru da söylüyor. Fakat buradan sesleniyorum: "Abla bi sor niye?"...
Öncelikle şunu söyleyeyim. Yoruldum ama yılmadım. Olağanüstü baskı altında olmama rağmen korkmadığımı en iyi sen bilirsin... Sadece kırgınım ve kırgınlığımın bir milyondan fazla sebebi var. Abla sen bazılarını tahmin edebiliyorsundur.
Sen tutuklandığın günden itibaren senin de tanıdığın dostlar; "Yeter. Akıllı ol. Sıra sana geliyor. Bak Müyesser, Barış, Murat ve Hülya içeride. İddianameleri bile yok ortada. Sen de girince en az 3 yıl yatarsın. Çoluk-çocuğun, ailen ne olacak! Adamlar gemi azıya almış. İsterlerse bir gecede tutuklarlar. Hem sen demiyor muydun 'roman yazacağım' diye... Yaz romanını, hikayeni. Gazetede biraz da çiçek, böcek, müzik-sanat yazıver. Sana ne hukuksuzluktan. Sana ne yolsuzluk, yoksulluktan... Sanata yönlen arslanım... Bu kadar geniş çevren var ticarete yönel. Para kazan... Hapishanede bile para şarttır. Parasız adamın gereksiz adam olduğunu unutma! Bak! yediğin dayakla kaldın. Ölsen şimdiye çoktan unutulmuştun bile. Sana saldıranlar kahraman edalarıyla geziyor. Cinayet masası, asayiş şube, terörle mücadele hikaye. Savcı daha senin ifadeni alıp, şikayetçi misin diye sormadı bile. Bir yıl geçti aradan. Bir dahaki saldırıdan bu kadar ucuz kurtulamazsın! Faillerini de kimse arayıp, sormaz bile... Hakimlerin, savcıların zaten umurun da değil. Olan ailene olur. İnat etme!" diyorlar abla... Hele bazen: "Ayasofya ve milli konularda destekleyen 3-5 satır yazsan kıyamet mi kopar" demiyorlar mı işte o zaman çileden çıkıyorum. Öylesine ucuzladı ki "Millilik" öbürgün gayri milli olabiliyor...
Türküyü ne kadar çok sevdiğimi bilirsin. Bağlamaya olan tutku mu da... Bir dönem "Kırkından sonra bağlama çalanı teneşir paklar" diyenler şimdi "Tabi arslanım geliştir kendini, bağlama çal, türkü söyle" diyorlar. Lakin abla sesimin iyi olmadığını, bağlamada yeteneğimin kısıtlı olduğunu en iyi sen bilirsin. Başımda kavak yelleri estiği gençlik yıllarımda kendimi büyük şair zannettiğimi itiraf etmiştim sana ya... Şiir geçer akçe değil. Memlekette ortak okuyacağımız şiir yokken yeniden şiir defteri de açılmaz ki...
Demokrasilerde çare tükenmezmiş!.. Geçtiğimiz hafta mektep arkadaşlarımızla yemek sofrasında o yılların tek iletişim aracı olan mektup konusundaki maharetim gündeme geldi. Özellikle askeri yatılı okul koşullarında sınıftaki arkadaşlarımın çoğu platonik sevgililerine yazdığım mektupları gündeme getirdiler. O dönemin koşullarında başarılı olsa da devir akıllı telefon zamanı uygun değil.
Sonunda kızım çareyi buldu... O'nun güzeller güzeli sadık bir köpişi var. Sen de seversin Nefes'i, 40 günlükken girdi hayatımıza. 6 yıldır bütün negatif enerjimi söküp götürür. Sadakati, şefkati çoğu insandan çok daha ileridir. İçime attığım duyguları bundan böyle açıkça "Nefes'e Mektuplar" başlığı ile yazacağım. Ağzı var, dili yok garibimin. İtiraz da etmez, dinler... Dahası bu konuda işi geliştirmeye de karar verdim abla... Biliyorsun 15 Temmuz davalarında ki hukuksuzlukları yazdığım ve "Kumpas mektupları" adını verdiğim kitabı biliyorsun. Birinci derece olan yerel ağır ceza mahkemelerinde yargılamaların yüzde 46.8'i beraat ile sonuçlandı. İstinaf mahkemeleriyle bu oran yüzde 51'i geçti. Yargıtay tetkiklerinde yüzde 60'ları geçti beraat. Anayasa mahkemesinde bu miktar artar. Ve devam ediyor...
3 yıllık göz nuru, el emeği kitabımı Türkiye'nin en büyük yayınevi "Seni de tutuklar bizim de başımız belaya girer. Bunu sakın yayınlatma" dedi. Bazı hukukçular "Suçu ve suçluyu övmek"ten dava açılabileceğini örnekleri ile gerekçe göstermiş. Madem öyle ben de sadece can yoldaşımız Nefes ile kalmayıp, çocukluğumdan itibaren sahibi olduğum "Ala, Sert, Dost, Bady, Ateş, Işık, İtcan, Kurtcan, Çaki, Zeytin, Aşk" gibi isimler verdiğim köpişlerimi tanıtıp, onların özellikleri, güzellikleri, maharetlerini yazmaya karar verdim. Adalet Nöbetleri'nin müdavimi Pelin ve Güven'in "Haskican"ı da dahil edeceğim elbet...
Ne dersin? En azından basılmaya değer bulunabilir.
Çok şükür hayvanseverlerimizin sayısı hızla artıyor...