"Ben bir kirli tezgâhım..."

Velev ki, Hürriyet, CNN Türk ve emsalleri ifadeyi eğip bükmediler, kişinin söylemediği şeyleri tırnak içinde birebir lafıymış gibi vererek yalan habere imza atmadılar...

Velev ki, HDP'li Sezai Temelli, tam da söylediği iddia edilen şeyleri söyledi yani Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın HDP sayesinde kazanacağını ileri sürüp, -sanki bir iradeleri varmış da doğu ve güneydoğuda kendi kazandıkları belediyeleri yönetebilmişler gibi- "İstanbul ve Ankara'yı HDP yönetecek" dedi.

Aç tavuk da kendini darı ambarında sanır.

İmamoğlu ve Yavaş'a, CHP ve İYİ Parti'ye ne bundan?

Faili olmadıkları bir fiilin hesabını niye onlar ödesinler? Kim, -misal seçmen- faili olmadıkları bir fiilin hesabını niye onlara sorsun?

***

Kafanın çalışma şekline bakın:

AK Partililerin çözüm sürecinde ettikleri laflar üzerinden terörle müzakere suçlamasını bırakacakmışız da, HDP'li Temelli'nin sözlerine bakacakmışız.

Tamam bakalım.

Peki, bakıp da ne yapacakmışız?

Bu sözlerden CHP ve İYİ Parti'nin terörle flört ettiği sonucuna varacakmışız!

Yahu aynı şey mi? Ne alakası var?

Bu nasıl bir mantık? Nasıl bir illiyet oluşturma biçimi?

AK Parti'yi, HDP'lilerin dedikleri yüzünden mi eleştiriyoruz biz?

Bizatihi AK Partililerin İmralı ve Öcalan güzellemeleri üzerinden eleştiriyoruz.

***

Türkiye'de siyaset yapanlar, siyaset yazanlar, Temelli'nin sözlerinin İmamoğlu için de, Yavaş için de, getiriden çok götürü sebebi olduğunu bilmezler mi?

Bal gibi bilirler.

Hiç öyle servis edildiği gibi "çaylak" filan olmayan Temelli'nin kendisi, sahiden de Millet İttifakı'na destek veriyor olsa, böyle bir çıkışın destekten çok köstek olacağını hesap etmez mi? Yapabileceği en büyük iyiliğin "susmak" olduğunu bilmez mi?

Bal gibi bilir.

Buna rağmen niye konuşuyor sizce?

***

Allah'tan, vaka "Ben, bir türlü "konsolide edemedikleri(!) milliyetçi seçmeni Millet İttifakı'ndan kaçırmak üzere kurulmuş kirli bir tezgâhım" diye bas bas bağırıyor da sağır sultan bile duyuyor kiminin işine gelmediğinden, kiminin cesaret edemediğinden söyleyemediği gerçeği;

Mart'ın sonunda ağaçlar biraz da doğruluk, dürüstlük açacaklar!

Uyuma Türkiye!

CHP'li Ekrem İmamoğlu, kapalı kapılar arkasında fısıltıyla filan değil, sokakta, halkın içinde, kameraların önünde bangır bangır, "HDP'yle ittifakımız yok. İttifakımız İYİ Parti'yle..." DEDİĞİ HALDE...

İYİ Parti'li Yavuz Ağıralioğlu, yine gizli saklı değil miting meydanında avaz avaz, "Terörle arasına mesafe koyamayanlardan oy istemiyoruz. Kandil'i meşru görenlerden oy istemiyoruz. PKK'yı meşru görenlerden oy istemiyoruz. Abdullah Öcalan'ı sevenlerden oy istemiyoruz. İmralı'yı meşru görenlerden oy istemiyoruz" DEDİĞİ HALDE...

Bu sözler hiç söylenmemiş gibi davrandılar.

"HDP eş başkanından açık açık itiraf ve tehdit" yalanını -yalanlarının ortaya çıkmış olmasından zerre utanmadan- tekrarladılar.

***

Önceki gün, Cumhur İttifakı'nın İzmir mitinginde, Tunç Soyer için aynen şu ifadeyi kullandılar:

"Adaylık icazetini Kandil'den almıştır."

Lafa gelince Kandil'i bitirdikleri, taş taş üstünde bırakmadıklarını söyleyip de, iş seçmen algısına operasyon çekmeye gelince Kandil'i hâlâ bir korku merkezi olarak kullanmalarının trajikomik hâlini bir yana bırakıyorum; ellerinde Soyer'i Karayılan'dan referans mektubu alırken gösteren bir fotoğraf mı var? Terör örgütü liderleriyle Kılıçdaroğlu'nun özel hat konuşma kaydı mı var?

Yoksa -olsa bin kere izlettirmişlerdi miting meydanlarına kurdukları o dev ekranlarda- nasıl bu kadar rahat söylenebilir doğru olmayan bir şey?

***

Aynı İzmir mitinginde, Yeni Zelanda'daki katliama atıfla "Beka sorununu göremeyen çapulcular nasılsınız, iyi misiniz?" Diye "haklılıklarını" savunmaya kalkıştılar.

Dünyanın bir ucundaki saldırıyı bile "Türkiye'nin beka sorunu"yla ilişkilendirip buradan oy devşirmeye kalkıyorlarsa, -Allah korusun- Ankara'da bir bomba patlasa, İstanbul'da bir saldırı olsa onun üzerinden kim bilir neler konuşur, neler yaparlar!

***

Atılan onca çamur, iftira, yalandan sonra "Daha ne olabilir?" diye soruyordum. Artık sormaya korkuyorum.

Önümüzdeki 10-12 gün içinde Türkiye'ye yaşatılabileceklerden korkuyorum.

Terör, kan, gözyaşı kurunun yükselişine bakınca, birilerinin ellerindeki terör tahvillerini satışa çıkarmasından ve alıcısının da pusuda bekliyor olmasından korkuyorum.

Başımıza gelmeyen şey değil; Türkiye'ye, "7 Haziran-1 Kasım arası kâbusu"nun yeniden yaşatılmasından korkuyorum.

Kâbus görmemenin benim bildiğim yegane yolu var.

O yüzden de sadece "uyuma Türkiye" diyebiliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları