Bazıları sömürge sever

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu doğru söylüyor;

"Soykırım ve tarih konusunda Türkiye'ye ders verebilecek en son ülke(lerden biri) Fransa'dır… Fransa kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye'ye ders vermeye kalkmasın."

"Fransız(!)" parlamenter Sonia Krimini de, Çavuşoğlu'na gösterdiği tepkiyle trajik biçimde aslında Çavuşoğlu'nun sözlerinin "belgesi" haline getiriyor kendini.

Zira…

O "karanlık tarih"in ülkeleri sömürgeleştiren, müstemlekeleştiren, toplumları mankurtlaştıran, kanla yazılı zulmü sayfaları olmasaydı, Tunus kökenli Krimini, geçmişte anavatanını işgal etmiş, Tunus'u atadığı bir "yüksek komiser (müstemleke valisi)"le yönetmiş, işgale karşı çıkan Tunusluları tıpkı Cezayir'de, Mali'de, Benin'de, Gine'de, Gana'da, Fas'ta, Madagaskar'da, Ruanda'da ve emsal birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi katleden Fransa'nın bir başka ülkeyi "soykırımcılık"la suçlaması trajikomedisine ortak ol(a)maz, sahip çık(a)mazdı!

Bizim gibi işgal görmüş ve fakat esaret yaşamamış milletlerin bu haleti ruhiyeyi anlaması zor ama bazıları da celladına aşık olup "sömürge olmayı" seviyor demek ki!

Hoş beni asıl ilgilendiren Krimini'nin genetik mirasıyla imtihanından ziyade, uzun vadede, Çavuşoğlu'nun nezdinde, Türkiye'yi yönetenlerin bu tavrın arkasında ne kadar durup duramayacakları… Konjonktür hazretleri öyle buyurursa bir gün yine sanki Türk Devleti suçluymuşçasına özür mektupları yayınlayıp yayınlamayacakları…

"Milli" olmayı taşıyıp taşıyamayacakları; çünkü aynı iktidarın Avrupa'da, Avrupalılar bizi "soykırımcılıkla" itham ederken susup, Türkiye'yi savunmayı Azerbaycanlı parlamenterlere bıraktığı zamanları da gördük biz!

SORU-YORUM

Aslında ben değil, İYİ Parti Adana Milletvekili, Türkiye Kamu-Sen eski Genel Başkanı İsmail Koncuk soruyor:

"2010 tarihinde KPSS soruları açıkça servis edilmişti. Hırsızlığın belgesini bulup, ortaya koyduk ve eğitim bilimleri sınavı iptal edilmek zorunda kalındı.

'Zorunda kalındı' diyorum çünkü iktidar kanadı, biz hırsızlık belgesini ortaya koyana kadar, koro halinde sınavın 'tertemiz bir sınav' olduğunu savunuyordu.

Ali Demir döneminde, 2012 yılında KPSS'de yine hırsızlık yapıldı, bu durumu televizyonlarda anlattım. Elimdeki en önemli delil, sınav henüz başlamışken, sadece ÖSYM'nin elinde olması gereken, master cevap anahtarının internet sitelerinde yayınlanmış olmasıydı. Bunun nasıl olabildiğini o tarihte TV 8 televizyonunda sordum, Ali Demir tatmin edici bir açıklama yapamadı. AKP Milletvekili Naci Bostancı, telefonla programa katılarak sınavda bir sıkıntı olmadığını ısrarla savundu.

Ali Demir şimdi göz altına alındı. Peki, biz bas bas bağırırken, 2010 KPSS'ye, sonrasında 2012 KPSS'ye, 'tertemiz sınav', diyenlerin hiç mi suçu yoktu? Şimdi FETÖ'cü avına çıkanlar, o tarihte kimlerle beraberdi?"

Bu organizasyonla dişe diş mücadele etmiş bir eğitimci, bir sendikacı ve bir siyasetçi olarak Koncuk sorusunda haksız mı?

Saygı/Saygısızlık

"Madem o kadar saygılıydınız, neden daha sayım işlemi sona ermeden kazandığınızı açıkladınız" kısmı bir yana, AK Parti'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, "suskunluğunun sebebi" söylediği gibi "YSK'nın karar sürecine saygısının gereği" ise, seçim gecesinden bu yana YSK'ya her nevi baskı açıklaması yapan kimi AK Parti yöneticilerinin tutumu da, Yıldırım'ın ölçüsüne göre "saygısızlıklarının göstergesi" mi?

Böyle dostun olacağına...

İktidar yağdanlığı gazetelerden birinde, iktidara yakın yazarlardan biri şöyle yazdı dün:

"AK Parti yenilenecek seçimlere aynı strateji ve aynı hatalarla giderse İstanbul'da sonuçlar üç aşağı beş yukarı yine aynı olur. Örneğin; birkaç ilçede seçmenin istemediği ve oy vermediği adaylar var."

Bu bir itiraf aynı zamanda.

Açık açık "AK Parti seçmenin istemediği adaylar gösterdi, seçmen de oy vermedi" yazıyor iktidar dostu kalem baksanıza!

Demek oluyor ki, AK Parti "usulsüzlük" olduğu için değil "seçmeni oy vermediği için" kaybetmiş seçimi…

Ve bu da demek oluyor ki; "usulsüzlük" bahane, "kazanana kadar" her yolu mubah görecekler İstanbul'da…

Sen günler, gecelerce "organize işler"den bahset; koca bir ilçeyi polis kuşatmasına al, kargaları güldürmek pahasına akla zarar iddialarla "sahte seçmen" tezini ispata çalış… Sonra, sözüm ona "dost tavsiyesi"nde bulunan bir yandaşın çıksın bir çuval inciri berbat etsin…

İnsanın böyle dostu olacağına hiç olmasın daha iyi…

Günlerden İzmir...

Dün duyurmuştum ama "aman ben görmedin, aman ben duymadım"cı tayfaya "mazeret payı" bırakmamak için bir kere daha ilan edeyim;

Bugün İzmir'deyim efendim.

Darağındaki Medya ve Darbeleri Okuma Klavuzu kitaplarımı imzalamak üzere, 13.30-18.30 saatleri arasında Salon 1-A'da, 606 No'lu Galeati Yayıncılık stantında sizleri bekliyor olacağım.

Bence gelin; sohbet de eder, biraz "bahar"dan filan bahsederiz!

Yazarın Diğer Yazıları