Baykal'ın kıymeti
Resmen sonlanmış olsa da fiilen bitirebilmenin mümkün olmadığı yas günlerinde kafa yorulacak mevzu değil; farkındayım. Amma velakin, tarihin bir köşeciğine not düşmüş olmak için yazdım.
*
Son yıllarda çok tartıştığımız "kader planı" bu nevi bir şey olsa gerek; vefatı bundan 10 gün önceye denk gelmiş olsaydı; bütün haber bültenleri, haber kuşaklarının ilk ve en geniş haberi kuşkusuz Deniz Baykal olacaktı. Hayatını, siyasi mücadelesini, renkli kişiliğini konu alan özel yayınlar yapılacak; şimdi hayatımızı baştan sonra kuşatmış haldeki siyahlar, bu yayınlarda onun yası namına kuşanılacaktı.
Memleket, en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine bir cenaze evine dönüşünce; Baykal''la ve tabii olarak sessiz sedasız vedalaşıldı.
*
Dünkü gazetelerde, bu sessizliği yırtan sadece bir kaç yazı vardı.
Onlardan bir tanesi, AK Parti iktidarına hatta iktidardan önce de Millî Görüş''ten kopuşları itibarıyla AK Parti kadrolarına en anlamlı desteği veren gazetelerden birinde, velhasıl "yandaş" olarak genelleştirilen mahallede yayınlandı.
*
Baykal''ın, 2003 yılında, "1 Mart tezkeresi"nin TBMM''den çıkmaması için verdiği yoğun siyasi mücadeleye atıfla, "TBMM, 1 Mart 2003''te Irak''a asker gönderme tezkeresini reddetmiş… Türkiye''nin öyle birileri istedi diye karar aldırtabilecek bir ülke olmadığını dünyaya göstermiştir.
Türkiye''nin bölgede yıldızlaşmaya başlaması, 1 Mart kararıyla olmuştur."
Deniz Baykal, 1 Ağustos 2012 tarihli Milliyet''te aynen böyle diyordu. Tezkerenin reddedilmesinde, dönemin CHP Genel Başkanı Baykal''ın ABD karşıtı tavrı başat bir faktördü. Tezkere kabul edilseydi, on binlerce Amerikan askeri Güneydoğu Anadolu''ya yerleştirilecekti.
Bunun anlamı, Türkiye''nin başına her türü belanın gelmesi demekti!
Meclis''ten çıkan ret kararının "kapalı kapıların ardındaki" hayati etkisi ise hiç bilinmiyor.
-Nedir?
Tezkere Yenilgisi, Türkiye''deki bütün kurumların üzerindeki Gizli Üst Yapı''nın dağılma sürecini başlatmıştı!" diye başlayan yazıda, Baykal''ın, CHP yönetiminden uzaklaşmak durumunda kaldığı süreç, sadece "kaset komplosu" değil "siyasi suikast" kavramı da kullanılarak şöyle anlatılıyordu:
"ABD ve içerideki kompradorları (derin baronları) Baykal''ı CHP''den göndermek için, kurultaylar yoluyla "siyasi suikastlar" denediler…
Ancak, başaramadılar.
Ne ki, 1 Mart''tan 7 yıl sonra…
7 Mayıs 2010''da, kaset operasyonuyla gayelerine ulaştılar.
Deniz Baykal, istifa etti.
Operasyonu, emirlerindeki FETÖ''ye yaptırdılar."
*
Ve final satırları:
"Kıymeti bilinmeyen, büyük bir devlet adamıydı.
Allah, rahmet eylesin."
*
Hakları yenilemez; dönemin AK Parti yönetiminde, TBMM Grubu''nda ve dahi Baykal''ın ardından yazılmış ve aslen itirazı da mümkün olmayan bu veda yazısının yayınlandığı Yeni Şafak gazetesinde de o dönem 1 Mart tezkeresine karşı güçlü bir direnç hattı vardı. Olmasaydı; siyaset bugünkü "ol dedim oldurdum" anlayışıyla dizayn ediliyor ve "en tepedeki"nden gayrı bütün siyasi aktörler bu nevi oylamalarda ancak ve sadece "emme basma tulumba" işlevi görüyor olsaydı, Baykal''ın ve muhalefetin diğer unsurlarının mücadelesi tezkerenin geçmemesini sağlamayabilirdi; sağ-sol, o-bu-şu ayrımı olmaksızın ve kendiliğinden oluşan bir millî cephe eliyle başarılabildi.
*
Bu hak teslimini yaptıktan sonra sormak gerekli:
Baykal''ın kıymetini kim bilmedi?
*
Madem ki, "Tezkere Yenilgisi, Türkiye''deki bütün kurumların üzerindeki Gizli Üst Yapı''nın dağılma sürecini başlatmıştı!"; o vakit, neden o dağılma sürecini 15 Temmuz''dan çok daha önce ve öyle bir alçaklığa maruz kalmadan nihayete erdirme imkanı varken kulak verilmedi mesela Baykal''a?
Baykal''ın, Ergenekon''la başlayıp da Balyoz, Askerî Casusluk''la devam eden sonrasında 28 Şubat''ın da eklemlendiği, millî olan ne varsa topuna "kumpas" döneminde siyaseten üstlendiği "avukatlık" misyonu neden desteklenmedi de tersine üzerinde tepinildi; değersizleştirildi.
*
Bakın size o günlerde yayınlanmış yazılardan sadece birinden, sadece bir bölüm:
"…CHP liderinin gözardı ettiği, davası Silivri''''de görülen konunun ''''derin devlet'''' de denilen ''''Gladio-tarzı'''' yapılanmayla ilintisi... 1977''de İzmir/Çiğli Havaalanında o zamana kadar Türkiye''de varlığı bile bilinmeyen bir silâhla CHP''nin o zamanki lideri Bülent Ecevit''e suikast girişiminde bulunulmuş, seken kurşun İstanbul''''un CHP''li belediye başkanı Ahmet İsvan''ın kardeşi Mehmet İsvan''a isabet etmişti.
…O yapılanmanın silâhları bugün değişik yerlerden fışkıyor; o yapılanmanın beşeri unsurları hem her partide varlıklarını sürdürüyorlar, hem de elleri altındaki tetikçilerini arzu ettikleri kaos ortamını oluşturmak için istedikleri zaman harekete geçirebiliyorlar.
…Bu gerçekleri bilmiyor olabilir mi Deniz Baykal?
Herhalde biliyordur; ancak kendilerini daha yakından tanıdığı bazı kişilerin ''''Ergenekon'''' davası kapsamında tutuklanmalarını anlayamadığı için, olanı bildiği gerçeklerle irtibatlayamayıp karşı çıkıyor olmalı…"
*
Deniz Baykal''ı iddialarla gerçekleri irtibatlandırma kabiliyetinden yoksun gösteren bu satırlar nerede yayınlandı biliyor musunuz?
Dün, üstelik de tam bu "irtibatlandırma" kabiliyetinin hizmet ettiği millî faydalar dolayısıyla övüldüğü ve "kıymeti bilinmedi" hayıflanmasıyla yad edildiği Yeni Şafak''ta.
*
Bakın, daha "Madem ki bir FETÖ suikastıydı, neden maruz kaldığı kaset operasyonundan sonra, Baykal''ı meydanlarda ''özel değil genel genel'' diye yuhalattıran büyüklerinizi uyarmadınız" faslına gelmiyorum bile?
"Kıymeti bilinmedi" yerine "kıymetini bilemedik" daha iyi olurdu sanki; ne dersiniz?