Baykal olayı ve sonuçları
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal olayı, siyasete bomba gibi düştü. Baykal hemen Genel Başkanlıktan istifa etti, siyaset zemini adeta sallandı.
Tabii olayın iki yönü var, ikisi de çok önemli. Ancak birincisi daha ziyade Baykal’ı ve ailesini, ikincisi ise Türkiye’yi ilgilendiriyor. Biz konuya Türkiye açısından yaklaşmak istiyoruz.
Son dönemlerde Türkiye’ye bir şeyler oluyor, havamız hızla kirletilip zehirleniyor. Türkiye gündemine, her sabah tatsız bir sürprizle uyanıyoruz. Yaşananlara topluca baktığımızda, sanki aynı milletin çocukları değil de, birbirimizin düşmanıyız. Daha vahimi bu tehlikeli yanlıştan dönmeye pek niyetli olan da görülmüyor.
Eskiden mafya ve çetecilik yer altı dünyasında yaşardı. Şimdi ta tepelere kadar tırmanıp, en hassas devlet kurumlarına, devlet adamlarına, siyasi parti ve milletvekillerine, iş adamlarına, medyaya, hatta sokaktaki vatandaşa kadar uzandı. Şantajlar, ses kasetleri, video çekimleri, krokiler, ev adresleri, gömülü silah ve mühimmatlar, sahte belgeler gibi tekniklerle, korkutma, sindirme, çökertme ve teslim alma sıradan işler haline geldi. Ülke tam bir korku toplumu haline getirildi.
Bu tehlikeli gidiş, başta PKK’ya ve ülkemizi hedef seçen emperyalistlere yarıyor. Türkiye kuşatılıyor, bölücü terör tırmanıyor. Sorumlular iç kavga ve “PKK Açılımı” ile meşgul.
Endişeli gidişe “Türkiye’yi dönüştürme” , “demokratikleşme” ve “özgürleşme” gibi adlar veriliyor.
Hatırlayalım 2006’da Şemdinli ’de, PKK irtibat bürosu olan kitapçıda patlayan bomba üzerine, devrin Kara Kuvvetleri Komutanı “Terör örgütü” ne dahil edilmek istenmişti de, Allah’tan yargı bu çılgınlığı önlemişti. Sonrasında gördük ki, meğer bu sıradan bir iş değilmiş. Türk Ordusu’na karşı başlatılan yıpratma hareketinin ilk adımı imiş.
Bu adımın arkası zincirleme bir şekilde geldi. TSK’nın en mahrem kozmik odalarına girildi, cephane taşıyan askeri araçlara, sanki düşmanlara aitmiş gibi Ankara’nın ortasında el konuldu, bu dehşet verici manzara canlı yayınla bütün dünyaya duyuruldu. Başbakana suikast düzenleneceği haberleri gündemden düşürülmedi. Bir Başbakan yardımcısına suikast yapılacağı iddiasıyla iki albay gözaltına alındı. Şu anda, bölücü terörle mücadele eden, orgeneralinden astsubayına kadar, çok sayıda muvazzaf ve emekli asker cezaevlerinde yargılanmayı bekliyor.
Bu yıkıcı eylemli propagandaların çoğu fos çıktı. Ama medya kampanyaları eşliğinde ve dış destekli olarak yapıldığından, zihinlerde iz bıraktı. Şanlı ordumuz üzerinde, geçici de olsa tereddütler yaratıldı.
Aynı durum, kurum olarak yüksek yargı, hakim ve savcılar için de gündeme geldi. Yargıtay santralı dinlendi. Bir başsavcı, yardımcısı tarafından dinletildi, bazı hakimlerin “hamiline yazılı” arama emirleri verdiği ortaya çıktı. Metot aynıydı: Ses kayıtları, görüntü kasetleri, şantaj ve tehditler, kimliği meçhul ihbarcılar ve gizli şahitler, takipler, aile mahremiyetine girmeler, yayımı yasak olan dosyalar ve belgeler gazete sayfalarından hiç düşmedi. Yargısız infazlar birbirini kovaladı.
Muhalif görüşte yayın yapan 4 televizyonun sahibi cezaevinde. Diğer gazete ve televizyon çalışanları, bazı işadamları, hatta TOBB dahil hepsi gözetim altında.
Toplumun gözünde itibar sahibi olan kişiler, yaka paça edilip, sabahın köründe, sürüklenip götürüldüler. Kemal Kerinçsiz isminde bir avukat vardı. Suçu neydi öğrenemedik. Bildiğimiz tek husus, iki yıl önceydi, şehitlere “kelle” dediği için aileler adına açtığı davayı kazanıp, Başbakan Erdoğan’ı üç kuruşa mahkum ettirmişti. Bunun üzerine Erdoğan partisinin grup toplantısında, “Bu adamı sokaklarda dolaşırken görmek istemiyorum” demişti. Bir süre sonra tutuklandığını gördük. Hâlâ yatıyor.
Bize göre bütün bunlar, BOP’un gereği olarak yapılıyor. Amaç Devletimizin çökertilmesi. Ordu, yargı, medya, ülkesini savunanlar yeterince yıpratıldı, baskı altına alındı. Şimdi sıra Ana muhalefet partisine gelmiş olmalı ki, Baykal olayı patlak verdi. Tabii Baykal’ın şahsında CHP.
Kuşatılmış Türkiye tablosunda CHP’nin konumu çok önemli. Eğer CHP tökezletilirse sıra kime gelir bilemeyiz, ama siyasi dengeler iyice bozulur. Türkiye daha da zora girer.
Gözlerimizi kapatıp dünyayı gezelim, bu durumda olan -Afganistan, Pakistan, Irak hariç- başka bir ülke bulabilir miyiz?