Başkanlık sistemi
Diktatörlük mü, daha çok demokrasi mi?
Türkiye için “Başkanlık Sistemi” tartışmaları yeniden alevlendi. Başkanlık, diktatörlük sistemi mi yoksa daha çok demokrasi sistemi mi?
Bu, bakış açısına ve bulunulan yere
göre değişiyor.
“Amerikan emperyalizminin
tavsiyesi!”
Bugün başkanlık sistemini ortaya atan Başbakan Erdoğan, dün “Bu sistem, Amerikan emperyalizminin tavsiyesidir” diyordu!..
Bugün, bu konunun “akıl hocası” AKP milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, dün, geniş yetkilere sahip Menderes ve Özal’a “padişah ve diktatör” diyordu!
Bugün ise, padişah ve diktatör dedikleri Menderes ve Özal’ın devamı olmakla övünüyor, büyük kentlere dev posterler asıyorlar!..
Bizleri de tembel sürüler olarak
görüyorlar.
Her şey unutuluyor...
Bizler sürekli hatırlatıyoruz...
Bu yüzden “kendimizi tekrarlamış” gibi oluyoruz, ama, bu da kaçınılmaz bir gereklilik olarak önümüze çıkıyor.
Ne diyordu Rıfat Ilgaz usta, “Körüz biz” adlı şiirinde:
Yeni körler peydahlarız uyur uyanır,
Ayak altında ezile dursun, karınca sürüleri,
Ezenlerle bir olmuş yaşıyoruz, ne güzel,
Çizme onlardan, içindeki ayak bizden, ne iyi.
Başbakan asar da, keser de!
Bugünkü iktidarın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bir Başkanın sahip olabileceği her türlü yetkiye sahip.
Bu yetkilerin tümü yasalarda olmasa da, mevcut yetkilerini sonuna kadar kullanma biçimi Erdoğan’ı Başkan konumuna sokuyor.
Erdoğan, şimdi mevcut duruma ad koymak istiyor. yani, zaten Başkan gibi davranıyor, sistemin adı da Başkanlık olsun istiyor.
Hani hep diyorlardı ya, “Niyet okuyucusu olmayın” diye. Niyet okumaya ve tahminlere hiç gerek bırakmıyor, kendileri açıklıyorlar.
23 Nisan törenlerinde, koltuğuna oturan kız çocuğuna, niyetini deşifre
etmedi mi:
“Artık başbakan sensin. İster asar, ister kesersin!”
Başbakan Erdoğan’a akıl veren Anayasa profesörü Burhan Kuzu, dün Doçent iken (1997’de) bir kitap yazmıştı. (“Türkiye İçin Başkanlık Sistemi”, İstanbul, Fakülteler Matbaası, 1997.)
Burada, neredeyse “bugünkü AKP’yi” tanımlıyor.
Güçlü iktidarların “parti disiplini” adı altında, erkler ayrılığına son verdiğini, hükümetlerin Meclis’i ezdiğini(başka sözcük kullanıyor), Meclis’in iktidarları denetleyemediğini, “parlamentoların hükümetin icra organı” durumuna düştüğünü söylüyor. (Sayfa 54 ve 55.)
Tıpkı bugün kendi partisi AKP’nin
yaptığı gibi.
Bugün oy devşirmek için, devamı olmakla övündükleri Menderes ve Özal için ise, şöyle diyor:
“Eski Türklerde ve Osmanlı’dan kalan 600 yıllık padişahlık geleneğimiz var. 1950-60 dönemi (yani, Menderes iktidarı), ’güçlü icra’yönü ile bu modeli çağrıştırmaktadır. Özal’ın Cumhurbaşkanlığı dönemi yer yer bu sistemi hatırlatmaktadır.” (Sayfa 108.)
Diktatör hükümetler
Peki Başkanlık sistemi Türkiye’de bir “diktatörlük rejimine” dönüşür mü?
Sözü yine, bu sistemi savunan AKP’li Anayasa hukukçusu Prof. Kuzu’ya bırakayım:
“Başkanlık sistemi diktatörlüğe dönüşme eğilimi gösterebilir; fakat aynı tehlike öteki hükümet şekillerinde de mümkündür.”
Hangi tür hükümetler diktatörleşebilirmiş, ona da bakalım:
“Parlamentoda oldukça kuvvetli bir çoğunluğa dayanan hükümeti ve onun başbakanını, sert tedbirler almaktan kim alıkoyabilir?” (Sayfa 104 ve 105.)
Evet, bugün AKP Hükümetini ve onun Başbakanını sert tedbirler almaktan kim alıkoyabiliyor, kim?
(Kuzu’yken çok haklı tespitlerde bulunanlar iktidara gelip Kurt olunca, ülke de bu duruma düşüyor demek ki!)