Başkanlığın sonu nereye gidiyor?..
AKP dışındaki çevreler için "umut" son yıllarda müthiş devinimiyle zirve yapsa da, sonunda seçimler beklenmedik bir tabloyla sonuçlandı...
Ve muhalif kesimleri bunaltırcasına sarsan heyecanlı serüvenin hezimetle sonuçlanmasının ardından herkeste aynı soru kafaları karıştırmaya devam ediyor; "Ne olacak peki şimdi?.. Bundan sonra 'cumhuriyet' nasıl bir tablonun ortasına sürüklenecek?.."
Muhalefet "ittifak"tan çekilirken ve ana muhalefet "kurultay" tartışmasının içinde yönünü bulmaya çalışırken asıl mesele, yani icranın başındakilerin yol haritası merak ediliyor... Hem de 16 yılda görülmemiş ölçüde tavan yapan bir meraktır bu!..
Özetle; AKP'nin cumhuriyeti hedef alan her icraatının ardından zihinlerde yıllardır büyüyen, ısrarla yanıt arayan ve milyonları ne yazık ki 24 Haziran seçimleri sonrası daha da kaygılandıran soru nettir; "Aslında nereye gidiyor Türkiye?.. İktidarın nihai hedefi nedir?.."
Muhalefet partilerinin her bölgedeki miting alanlarını dolduran kitleler her ne kadar "iktidar"a susamışlığın heyecanı içinde "umuda" sarılmış olsalar da, ülkenin tamamını ilgilendiren o yaşamsal soru ortada dolanıp duruyor işte...
Ve Muharrem İnce'nin mitinglerinde toplanan milyonlarca yurttaş, "sol"un artık "iktidar" olmasını istese de, seçim kalabalıklarını derinden etkileyen kaygının asıl nedeni de belliydi; "Rejimin gidişatı nereye?.."
***
Laiklik hedefte mi?..
Lafı hiç de uzatmaya gerek yoktur... Ezelden beridir karşı devrimcilerin ve "hilafet" özlemcilerinin taarruzları altında tutulan Türkiye, binbir güçlükle kurulan cumhuriyet ve en önemlisi de "toplumun çimentosu" olarak tanımlanan -karanlığa direnişin anayasası- laikliğin akıbeti ne olacak?..
Aslında herkes farkındadır ki, toplumda büyüyen kaygının yüzlerce nedenini saymaya gerek yoktur...
Unutulmasın ki AKP; "Yeni Anayasa'da laiklik olmasın" diyebilecek kadar pervasızlaşan, Atatürk'ün adını bile anmayan, ancak Atatürk düşmanı bir yobazı hasta yatağında ziyaret etmekten kaçınmayan İsmail Kahraman gibi birini TBMM Başkanı yapmıştı bu ülkede... Yani, "gelecek"le ilgili sinyaller açıktan verilmişti zaten!..
İşte bu yüzden de, ülkenin en az yarısının AKP'ye yönelik yıllardır süren tepkisinin, miting alanlarında öfkeli-heyecanlı kalabalıklar toplanmasının, sosyal medyada milyonlarca kişinin kampanya yürütmesinin ve sandık kapılarında "oylar çalınmasın" nöbeti tutulmasının nedenleri yalnızca solun iktidarını beklemek ya da AKP'yi gitmeye zorlamak değildi aslında...
Tüm bu gerekçeleri bünyesinde toplayan "asıl kaygı", Orta Doğu'yu kasıp kavuran karanlığa da direnen, Türkiye'yi uygar dünyayla yan yana tutmaya çalışan "Aydınlanma" meşalesinin geleceğiydi...
***
Atatürkçülere tehdit!..
Parlamenter rejim ne yazık ki yok artık... "Başkanlık" denilen ve aslında "cumhuriyet"i hedef alan düzenin taşları yerleştirilmeye çalışılırken, yazının başından itibaren sıralanan kaygıları ateşleyen pervasızlıklar da gecikmedi...
Yandaş güruh ve siyasallaşmış bürokrasi arasında, AKP'nin zafer çığlıklarının ardından içlerindeki zehiri kusmak isteyenler hiç de zaman yitirmediler!..
Doğrusu, iktidar şımarıklığından cesaret alanların sosyal medyada havaya kurşun sıkarak yazdıkları "asarız-keseriz-artık size bu ülke haram" gibi kabadayı tehditlerinden çok daha somut kıpırdanmalar da yaşanıyor cumhuriyete karşı!..
Medyaya yansıyan aşağıdaki olaylar abartı değil, açıktan yayılan, kimileri deşifre edilen ve kimileri de göz göre göre dayatılan tehdit, öfke ve kaos tellallığının küçük gibi görünse de vahim örnekleridir;
- Öğretmen-memur-gazeteci kılıklı tetikçi bağnazların sosyal medyada, Alevilere kışkırtıcı hakaretler yağdırması...
- Kredi Yurtlar Kurumu'nun Sakarya yurdunda, "şort" giyen bir genç kızın, "kıyafetinden rahatsızız" tehdidiyle tesettürlü görevlinin önüne ifadeye çıkartılması...
- Alkol ürünlerine yönelik fahiş zamlar üzerinden toplumun sosyal yaşamını kıskaca alma sinsiliği...
- Doğu'da El Kaide'den hapis yatanların bile "vekil" diye TBMM'ye taşınması!..
- HDP ve iş birlikçilerinin her yıl olduğu gibi geçen hafta da cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait'i saygıyla anması...
- İstanbul'un her köşesinde "sıbyan mektebi" adı altında gerici yuvalarının açılması...
- Berna Laçin gibi muhaliflerin Twitter paylaşımı nedeniyle adeta "linç" edilmek istenmesi, onun üzerinden kitlelere gözdağı verilmesi...
Ve "Aczmendi" adlı tuhaf tarikatın başındaki Müslüm Gündüz'ün yeniden (!) piyasaya sürülmesi, Atatürk düşmanı "Akit" adı televizyon kanalında, "Ya biz gideceğiz bu memleketten, ya da Kemalistler... Biz varken Kemalistler burada rahat edemez" diye tehditler yağdırmaya başlaması...
***
CHP'de kurultayın asıl sebebi...
Seçimden hemen sonra ortaya çıkan ve yukarıda bazıları sıralanan gerici tehditleri ve kışkırtmaları kişisel ya da "münferit" zıvanadan çıkmalar olarak yorumlamayın sakın... Kesinlikle ve kesinlikle küçümsemeyin, gözardı etmeyin bunları...
Çünkü Türkiye'de, cumhuriyete, laikliğe, Atatürk'e ve Aydınlanma'ya yönelik öfke ne zaman büyümüşse, işte bu tür kıpırtılarla kendini belli etmiş, sonra da düşmanlığın kartopu gibi önüne çıkanı ezmişti!!! Madımak ihmali, Hizbullah baskısı, El Kaide ve IŞİD'e yönelik tavizlerin kanlı sonuçlarını sakın unutmayın!..
İktidarın yaşadığı güç zehirlenmesiyle birlikte, toplumu ayrıştırmaya-zehirlemeye çalışan bu örneklerin faillerinin yavaş yavaş yaktığı kışkırtma kıvılcımları dikkatle izlenmelidir...
Hele de; Liberal Parti'nin eski Genel Başkanı Cem Toker'in "Hilafet için referandum yapmaya hazırlanıyorlar" şeklindeki dehşet verici iddiasından sonra, "Nereye gidiyor Türkiye" sorusunun üzerinde çok daha fazla düşünmek lazım değil mi?..
Evet; tüm muhalefet, sonlanan "ittifak" tartışmalarına ve AKP'nin gündem yaratma tuzaklarına takılmadan, "Başkanlık" hevesinin bundan sonraki -cumhuriyet karşıtı- asıl manevralarını çok dikkatle izlemelidir...
Özellikle de; artık cumhuriyete, Atatürk'e, Altıok'a, sola ve laikliğe sımsıkı sarılması gereken CHP, teyakkuzda olmalıdır!..
Unutmayınız ki; Muharrem İnce, partinin kendi tabanına bile erozyon yaşatan ana muhalefetteki ideolojik sarsıntı ve yılgınlıktan dolayı da CHP yönetimini istifaya çağırıyor, örgütler işte bu yüzden de "kurultay" istiyor...