Başka ülkelere çalışırsak aç kalırız
Hangi hükümet gelirse gelsin, halkın refahını olumsuz etkileyecek iki önemli sorunla baş etmek zorundadır... Birisi, durgunluk... Diğeri işsizlik.
2014 yılında dünya ekonomisi ortalama olarak yüzde 3.3 oranında büyüdü... Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler de ortalama olarak yüzde 4.4 oranında büyüdü... Biz ise yüzde 2.9 oranında büyüdük. 2015 yılında büyüme oranı bizde nispi olarak daha da düşük kalacaktır.
Kaldı ki 4 senedir devam eden düşük büyümenin bir dört sene daha devam edeceği Dünya Bankası raporlarında yer alıyor.
Durgunluk varsa işsizlik artar. Ne var ki bizim özel durumuz var. Ayrıca istihdam yaratamıyoruz. Çünkü üretim dışa bağımlıdır. Başka bir ifade ile ara malı ve ham maddeyi içeride üretmiyor, yüzde 70 girdi olarak ithal ediyoruz.
Türkiye’yi ekonomik çıkmazdan yalnızca ulusal iktisat politikaları kurtarabilir.
Ulusal iktisat politikaları spekülatörler ve yabancıya çalışanlar, ajanlar tarafından kasıtlı olarak yanlış ifade ediliyor. Radikal dinciler tarafından kasıtlı olarak kötüleniyor.
Gerçekte ise Ulusal İktisat Politikası özet olarak “Dışa kapalı olmayan ve fakat dış ekonomik ilişkilerde Türkiye çıkarlarını önde tutan, büyüme yanında kalkınmayı ve halkın refahını birlikte gözeten, kemer sıkma yerine kaynak yaratan, yaratılan kaynakların imkânlar elverdiği ölçüde adil dağılımını sağlamaya çalışan ve bunların bir plan-program içinde koordineli yapılmasını hedefleyen iktisat politikalarıdır.”
Gelişmekte olan ülkelerde, kalkınma politikaları ve bunların uygulaması, ulusal kökenli veya dış kökenli olabilir. Bu anlamda ulusal iktisat politikası kasıtlı olarak yanlış yorumlanıyor.
Her şeyden önce ulusal iktisat politikası, küreselleşme karşıtı bir anlayış değildir. Tersine küresel süreçte, dış ekonomik ilişkilerde ülkenin ekonomik çıkarlarını önde tutacak, diğer ülkelere karşı rekabet gücünü koruyacak politikalar ve önlemlerdir.
Başka bir ifade ile ulusal iktisat politikası, küresel süreçte ülkenin ekonomik çıkarlarını koruyacak, ülke mallarının uluslararası piyasada rekabet gücünü artıracak, ekonomik anlamda bir ülkenin açık veya gizli olarak kaynak kaybını önleyecek bir politikadır. Bu tür bir politikayı, klasik iktisat, neo-liberal politikalar içinde değerlendiremezsiniz... Çünkü ülkelerin kendine özgün koşulları, özellikleri, sosyo-kültürel yapısı, tarihi ve kültürel değerleri birbirine uymaz. Ulusal iktisat politikaları bu koşullar içinde şekillenir. Bu anlamıyla evrensel bir teori olmaz.
Söz gelimi, Çin’de piyasa ekonomisi anlayışı ile ABD’de piyasa ekonomisi anlayışı birbirinin tersidir. Buna rağmen her iki ülke de ulusal politika uygulamaktadır.
Çin, merkezi kararlar ve kur politikası ile rekabet gücünü artırıp, cari fazla vermektedir. ABD ise kapitalizmin temsilcisidir. Cari açık veriyor... Ancak doları dünya parası yaparak ulusal çıkarlarını koruyor. Ulusal politikalar uyguluyor.
Küresel süreçte, iktisat teorilerine boğulmak yerine, ülke çıkarlarını maksimize etmenin tek yolu, “ulusal iktisat politikaları” olarak görünüyor.
Eğer dış kaynaklı politikalar belirleyici olursa, yani IMF gibi, Dünya Bankası gibi, uluslararası kurumlara bırakırsanız, bunların önereceği politikalar, ülke çıkarlarını değil küresel piyasanın çalışmasını ve diğer ülkelere zarar vermeyecek bir iktisat kuralını önde tutar. Ayrıca da bunlar yalnızca ellerindeki ekonomik göstergelere göre politika alternatifleri seçerler. Toplumun alışkanlıkları, tasarruf ve yatırım potansiyeli, gelenekler gibi bu politikaları etkileyecek değişkenlere bakmazlar. Türkiye bunun iki örneğini yaşadı.
1999’un sonunda IMF, Türkiye için sabit kur sistemi önerdi. 2000 yılında TÜFE yüzde 39 oldu. Kur artışı yüzde 20’de tutuldu. 2001 krizi oldu.
Krizden sonra ise sabit kur rejiminin tam tersi, dalgalı kur sistemi önerildi. Bir buçuk yıl içinde aynı ülkeye birbirinin tam zıddı, iki farklı kur sistemi önerildi. Türkiye, IMF’den kaynak kullanmak için zorunlu olarak, IMF önerilerini kabul etti.
2001 krizinde IMF politikaları kısa dönemde işe yaradı. Ancak uzun dönemde Türk ekonomisini dışa bağımlı bir ekonomi yaptı. Bugün yaşadıklarımız o günlerin yanlışlarından ileri geliyor. Kaldı ki bugün kemer sıkacak halimiz kalmadı.
Bunları, kurulacak hükümetin dikkate alması için ve aman ha, IMF ve Türkiye’de bilinen, IMF memurlarından uzak durması için yazıyorum.